Bu mevzu yıllardır halının altına süpürdüğümüz bir mesele.

Artık bu konuyu daha fazla erteleyemeyiz.

Ne düşündüğümüzü ve yapılması gerekeni acilen ortaya koymalı, argümanları netleştirmeliyiz. Çünkü LGBT, sivil toplumu ve varyasyonlarıyla aktif çalışan bir kesim ve zaman geçtikçe daha görünür olmak için çaba sarf etmektedirler.

Konuyu bilimsel boyutuna değinerek ama çok da takılmayarak dini, toplumsal ve siyasi açıdan vurgulayarak ele alacağım.

“Neden?” derseniz…

Bir şeyin bilimsel olması onu helal kılmıyor.Bilimsellik benim putum değil. Onu kutsamıyorum. Bilimsel olan mutlak değildir, değişebilir. Nitekim LGBT konusunda da bilim dün başka şeyi söylüyordu bugün başka.

Elimde psikoloji disiplininin tanı kitabı var. DSM-4 tanı kitabı psikoloji alanında çalışan uzmanların, vakayı tayin ederken dayandıkları en temel kitaptır. Amerikan Psikiyatri Birliğinin yayını olan bu kitapta “Cinsel Kimlik Bozuklukları” başlığı altındaki tanımlara baktığınız zaman LGBT’yi göremiyorsunuz. Fakat bu hep mi böyleydi? Tabii ki değil. 1978’e kadar LGBT bu kitapta bir hastalık tanımı içindeydi. 1978 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği üyelerinin yaptığı oylama sonucunda eşcinsellik bir hastalık olarak DSM’den çıkartıldı.

Gördüğünüz gibi bilim adamlarının “fikirleri değiştiğinde” tanım da değişiyor, içerik de… Nasıl olsa hesap verecekleri bir merci yok. “Bilim ve etik” ise zaten söylemde kalan, kimsenin takmadığı bir mevzu.

Bilimsel kararların hukuka, siyasete ve toplumlara yansımasını LGBT örneğinde olumsuz bir şekilde görüyoruz.

LGBT lobisi çıkıp diyor ki; “Ben hasta değilim. O halde ben yasal olarak evlenebilirim. Çocuk sahibi olabilirim. Daha görünür olmalıyım. Engel çıkaran olursa bana ‘ayrımcılık’ yapıyordur. Bunun da yasal olarak bir yaptırımı olmalı.” Görüyorsunuz değil mi sistem nasıl birbirini tetikliyor? Bir maddeyi tanı kitabından çıkarmanın bedeli işte bu şekilde sonuçlanıyor.

Peki biz ülke olarak bu döngüye teslim olmak zorunda mıyız?

Tabii ki HAYIR.

LGBT Batıda dahi hak elde etme girişimlerini tamamlamış değil. Devletler, dinler aileyi ifsad edecek, nesli bozacak yapılara sıcak bakmazlar.

Ya BİZ?

Bir Müslüman ülke olarak Batıdan daha güçlü bir şekilde bu kesime karşı “hayır” demeliyiz. Çünkü İslam dini, bu fiilleri yasaklamış ve haram olarak nitelemiştir. Diyanet’in son çıkışını çok isabetli buluyorum. İslam’a göre bu kişilere bunun yanlışlığı anlatılmalı, isteyenleri tedaviye yönlendirmelidir. LGBT lobisi Batıda yaygın olarak faaliyet gösteren “onarım terapisi”ni uygulayan bilim adamlarını özellikle gözden kaçırmakta ve saklamaktadır. Kişileri bu illetten kurtarmak için çalışan, ülkemizde de gayret gösteren pek çok bilim insanı mevcuttur.

Toplumumuz geleneksel kodlarını muhafaza ederek, aile içinde “ahlak ve yaşam tarzı” konusunda âgâh olmalı.

Siyaset kurumuna gelirsek; LGBT’ye karşı dik durmalı. Siyaset kurumu LGBT’nin daha görünür olma isteğine ket vurmalı, özellikle medya gözden geçirilmeli. Devlet, vatandaşların yatak odasına müdahale etmiyor fakat gayriahlaki eylemlerin propagandasına izin veremez, vermemeli.