Din ile hayatı kabil-i tefrik (birbirinden ayrı) gösterip, dinsizliği muasır medeniyet diye lanse eden laiklik; toplumun felaketine sebep olmuştur. Bu necip millet, özel çaba sarf edildiği halde dinsiz yapılamamıştır. Hayatın her alanında tatbiki saadetimize vesile olan Peygamberimizin Rabbinden aldığı emir ve yasaklara; milletimiz günde beş defa namaz ile tecdid-i biat ederek çeşitli bedeller ödemiş, hatta bu uğurda can vermiştir.
Devlet(!) dinden soyutlanıp kendisine beşeri kanunları düstur(!) edinirken; ümmeti, ırkçılığın farklı bir versiyonu olan cemaatlerin insafsız kucağına atmıştır. Demek günümüzde paralel yapı diye tabir edilen cemaatlerin müsebbibi; laikliğin ta kendisidir.
Cemaat tabirinden muradım; Kur’an’ı ve hadisi ders vermeyen, sadece işine gelen ayet ve hadisleri kendisi ile birlikte ideolojisini parlatmak için kullanan; daima şeyhini ve hocasını öne sürüp, bununla birlikte İslamiyetsiz bir Müslümanlığı temsil eden sözde cemaatlerdir.
Maalesef bu zamanda çoğu cemaat müntesipleri; şeyhlerinin ve hocalarının sözünü Kur’an’a ve hadise göre değil de; Kur’an’ı ve hadisi şeyh ve hocalarına göre mana etmektedir. Mesela; Kur’an’dan ve hadisten bir şey nakledildiğinde “İyi de benim şeyhim veya hocam böyle diyor” şeklinde saçma bir cevap vermektedirler. Hatta FETÖİZM’in kokuşmuş felsefesinin din diye benimseyen birisi, okuduğum ayeti kerime için “Bu zamanda bu ayet geçerlimi?” diye, ahmakça bir sual etmişti. Kur’an’ı ve hadisi mihenk yapmadan şahısları ölçü yapmanın getirdiği sonucun, nekadar “vahim” olduğunu anladınız mı?
Bu işin sağlamasını yapabilirsiniz. Yakınınızda bulunan herhangi bir medresede,dershanede veya dergâhta; ehlisünnet nezdinde muteber bir tefsirden bir ayetin veya İmam Buhari’den bir hadisin manasını okuyun. Eğer tepkiyle karşılaşıyorsanız; yanlış yerdesiniz. Hâlbuki hizmet diye lanse edilen bu hareketler “ve lâ yegurrennekum billâhil garûr”(Fatır-5) ayetinin bildirdiği gibi; “Şeytanın Allah ile aldatmasından” başka bir şey değildir.
İşte gizli zındıka komitesi, İslam memleketi olan bu topraklarda LA-DİN olan kanunlar ile din ile devleti bir birinden ayırdıktan sonra, Kur’an ve hadisi okumamayı kendisine meslek ve meşrep edinen “cemaatlerle” Müslümanları aldatmıştır.
Bu hususta Bediüzzaman Hazretleri hicri 1339 Miladi ise 1920 yılında Meclis-i Mebusan’a yazdığı bir hutbede “şakkul asa”, “inşikak-ı asa” veya güncel tabirle paralel yapı tehlikesini haber vermiştir.
Davet edildiği Mebusan Meclisi’ne asıl vazifesini hatırlatmak için “Ey mücahid-i İslam!” diye başlayan hutbesinde 10 madde ile çeşitli tavsiyelerde bulunmuş, aksi hareketin paralel yapıları netice vereceğini vurgulamıştır Mesnevi-i Nuriye isimli eserinin Hubab adlı kısmında:
“Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu meclisin şahsiyet-i maneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, mana-i saltanatı deruhte etmiştir. Eğer, şeâir-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mânâ-i hilâfeti dahi vekâleten deruhte etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan milletin hâcât-ı dîniyesini meclis tatmin etmezse, bilmecburiye, mânâ-i hilâfeti tamamen kabul ettiğiniz isme ve resme ve lâfza verecek ve o mânâyı idame etmek için kuvveti dahi verecek. Halbuki meclis elinde bulunmayan ve meclis tarîkıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı asaya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı asa ise, ‘Allah’ın dînine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın.’ (Âl-i İmran Sûresi: 103.) âyetine zıttır.”
Bediüzzaman Hazretleri kısaca şunu söylüyor: Meclis şahsı manevisi cihetinde iktidar kuvvetini elinde bulundurmakla “Saltanat” manasını uhdesine aldığı gibi, İslam toplumunu ilgilendiren hükümleri yani “Şeairi” de bizzat kendisi tatbik ederek, “hilafet” manasını da uhdesine almalıdır. Çünkü Müslümanlar dine; ekmek, su ve havadan daha ziyade muhtaç oldukları için, onsuz yaşayamazlar. Devlet bu ihtiyacı karşılamadığı takdirde başka yerlerde arayacaklar. O vakit hilafet manasını gördükleri kişilere, cemaatlere veya örgütlere bağlanacaklar ve haliyle onlara kuvvet de verecekler. Bu hal ise “İnşikak-ı asa” olacaktır. Yani devletin kuvveti bölünecek, iki farklı kuvvet olacak; güncel tabirle “paralel bir devlet” oluşacaktır. Hulasa: Kuran’a göre Sultan ve Halife aynı kişi olmalıdır ayrı kişi olamaz.
Fiemanillah…