İslam âleminin genelinde Batı’da artan mühtediler sayesinde, İslam dünyasının Batı’nın esaretinden kurtulacağına dair genel bir inanç var.

Bu inanca göre İslam medeniyetinin yeniden dirilişi Batı’dan olacak.

İhtida hikâyeleri, romanları, filimler bundan dolayı İslam dünyasında çok seviliyor.  Bunun da ötesinde İngiltere Kralı Charles’ın sözde gizli ihtidası gibi efsaneler dilden dile dolaşıyor.

Mühtediler İslam dünyasında hemen baş tacı ediliyor. Bunlardan bazıları, tabii ki ilim ehli insanlar ve bu teveccühü hak ediyorlar.

Ama İslam dünyasındaki ihtida eden ve biraz meşhur olan herkesin büyük bir üstat kabul edilmesi yönünde genel bir yönelim var.

Kitleler, bu yeni mühtedilerin dizinin dibine oturup gerçek İslam’ı” bu yeni mühtedilerden öğrenme konusunda çok hevesliler.

Bu eğilimde İslam toplumlarına zerk edilen aşağılık kompleksi ve kendi inançlarını Batılı bir isme onaylatma isteği önemli bir rol oynuyor.

Bir önceki yazımda Batılıların dünyaya empoze ettiği küresel apartheid sistemi de insanlar arasında tam da böyle bir hiyerarşi öngörüyor. 

Bu insan hiyerarşisini kabaca şöyle sıralayabiliriz:

Hiyerarşinin başında WASP denilen beyaz Anglosakson Protestan Batılılar var.

İkinci sırada Ortodoks, Katolik ya da ateist Doğu Avrupalılar ve Latin Amerikalılar gibi diğer Batılılar geliyor.

Üçüncü sırada tüm dünya toplumlarından devşirilenler bulunuyor. Türkiye’de bu kesimi ‘Beyaz Türkler’ diye biliyoruz. Ama ‘beyaz’ Araplar ve İranlılar da mevcut.

Dördüncü sırada mühtedi Batılı Müslümanlar geliyor.

Müslüman olmayan Afrikalılar ve diğer Asyalılar beşinci sırada.

Hiyerarşinin en sonunda ise Doğulu Müslüman toplumlar geliyor.

Bundan dolayı Batılı mühtedi bir isim, alanındaki uzmanlığına bakılmaksızın Türkiye gibi toplumlarda muhafazakârlar arasında yerel bir akademisyenden, gazeteciden ve entelektüelden daha fazla değer görüyor. 

İsminin yabancı olması ya da etnik köken olarak Batılı olması, ne dediğinden bağımsız olarak hürmet görmesine yetiyor da artıyor bile.

Bize empoze edilen ve içselleştirdiğimiz bu self oryantalizmden kurtulmak birinci önceliğimiz olmalı.

Yine aynı şekilde Müslümanların dünya üzerindeki konumu ve Batı’dan yükselen İslam güneşi hakkındaki irrasyonel ve duygusal analizlerden de kurtulmamız gerekiyor.

Şunu kabul edelim, Batılı toplumlar akın akın İslam’a koşmuyor. Evet, ihtida edenler var ama bunların sayısı bizim zannettiğimiz seviyelerde değil.

En doğrusunu Allah bilir fakat İslam dünyasının esaretten kurtuluşu, Batı’dan yükselecek bir kurtarıcının elinden de olmayacak.

Bu tarz kolaycılıklardan da kendimizi ve zihnimizi kurtarmalıyız.

Bizim için kendi ürettiğimizin, çabamızın ve gayretimizin ötesinde bir kurtuluş yöntemi yok.