İklim değişikliğinin olumsuz etkileri, Kovid-19 gibi, maymun çiçeği gibi salgın ve saldırılar, işgaller, savaşlar, göç dalgaları… Bütün bu gelişmeler dünyada olumsuz etkiler oluşturuyor, gıda arzında sıkıntılar meydana getiriyor, küresel gıda güvenliğini tehdit ediyor.

Su kaynaklarının güvenliği, sürdürülebilir tarım ve güvenli gıda ile savaşların yakın ilişkisi bulunmakta.

Böylesi bir atmosferde Türkiye’yi nereye konumlandırabiliriz? Bu soruya en açık cevap Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’dan geliyor. Yumaklı’ya göre toprak, su ve gıda ulusal politika olarak ele alınıyor.

Evet!..

Su, tarım ve gıda, ‘yeni normal’ diye adlandırılan dünyanın yeni geçiş döneminde küresel ilişkileri belirleyen stratejik unsurlar olarak öne çıkıyor.

Peki, bu yeni normal denen döneme nasıl hazırlık yapılmalı, ne gibi tedbirler alınmalı? Küresel oyuncu olma yolunda zorlu bir yolculuğa çıkan Türkiye, küresel tehlike ve tehditlere karşı nasıl bir politika izlemeli?

Bakan Yumaklı bu konuyu şu şekilde özetliyor:

“Yeni normale uyum sağlayabilmek amacıyla etkili arazi kullanımı, su yönetimi ve üretim planlaması için yeni stratejiler oluşturmaktayız.

Neyi, nerede ve ne kadar üreteceğimizi planlayacağız. Planlı üretim uygulamalarını hayata geçireceğiz. Su merkezli tarımsal üretim planlamasıyla en uygun yerde stratejik ürünler üreterek tarımsal verimliliği artırmayı hedeflemekteyiz.”

Amaç belli!

Bu politikalarla Türkiye’nin gıda tedarik güvenliği garanti altına alınacak, üreticilerin hasat döneminde pazarlama sorunlarıyla karşılaşması engellenecek.

Zaten bu iki sorunu ortadan kaldırdığınız takdirde Türkiye tarım ve gıda alanında başka bir sıçrama yapacaktır. Bu net!

Bu sürece bir de doğru su kullanımı dahil edilirse işlem tamamdır. Zira tarımda su kullanımı ayrı bir önem kazandı. Yeterli su olmadan tarımda sürdürülebilir yapıya kavuşamazsınız. Su, tarım politikalarının merkezinde olmalı.

Türkiye hem kendi sınırları içerisindeki insanlarını hem yakın coğrafyadaki akraba toplulukları koruyup kollamak istiyorsa, tarım ve gıda konularında bağımsız hareket etmeli. Küresel egemenlerin çizdiği sınırların dışına çıkmalı.

Bu işin bir de insani tarafı var; savaş, kuraklık, göç gibi olumsuzluklardan etkilenen mazlum coğrafyalara da kol kanat germeniz gerektiği zaman, tarımsal üretimde istikrarlı olmanız ve güvenli gıda arzında sıkıntı yaşamamanız gerekiyor.

İşte size bir örnek…

Gazze…

İsrail terör devleti; siyonist caniler Filistin topraklarında, Gazze’de eşi benzeri görülmemiş bir vahşete imza atıyor. Dünyanın gözleri önünde savunmasız bir topluluğa soykırım uyguluyor. Masum çocuklar ve bebekler açlıktan ölüyor.

Bir avuç denilebilecek kadar küçük bir coğrafyada iki milyondan fazla insan içilebilir suya ve güvenli gıdaya ulaşamıyor, 500 binden fazlası ise açlığın pençesinde!

Uzak Asya’da benzer sıkıntılar çekiliyor, Afrika kıtasının hemen her bölgesinde aynı dramlar yaşanıyor.

Açlığın pençesinde kıvranan savunmasız insanlara yardım edebilmeniz için güçlü siyasi iradeniz olmakla birlikte, ambarlarınızın da dolu olması gerekiyor.

Düşünün!...

Gıda temel bir ihtiyaç, beslenmek ise temel bir insani hak. Hâl böyle olmasına karşın dünyada yaklaşık bir milyar insan bu hakkını elde edemiyor. Küresel egemenlerin lütfettiği kadar gıda ve suya erişebiliyor.

Sıfır açlık için mücadelemiz devam ederken bir yandan da küresel ticaret arenasında güçlü bir ülke olmak zorundayız. Oyun kuran, kuralları belirleyen, mazlum ve mağdurdan yana tavır koyan güçlü bir Türkiye, insanlığın geleceğini kurtarabilir.

Zor zamanlardan geçiyoruz…

Türkiye, sürdürülebilir geleneksel tarım uygulamalarını yaygınlaştırmalı. Gelecek bugünden daha zor ve çetin günlere gebe!

İmtihanımız ağır! Elimizdeki hazinenin değerini bilmek ve varlıklarımıza sahip çıkmak zorundayız.