Katar’ın başkenti Doha’ya ilk gidişim yaz aylarına denk gelmişti. Sıcak bir yaz akşamı klimaların dondurduğu bekleme salonunda vize işlemleri bittikten sonra kapıya çıkınca Doha’nın ilk gerçeğiyle karşılaşmış oldum. Salon ne kadar soğuksa, dışarıda o kadar sıcak rüzgar esiyor. Arabaya biniyoruz; içerisi buz gibi, salonun klimasını aratmıyor. Bu tabloyu bütün Arap ülkelerinde yaşarsınız. O nedenle iç mekânlarda ceket, kazak her zaman işinize yarar. Çöl havası diye düşünüp hep yazlıklarla yolculuğa çıkmayın. Coğrafya derslerinde iklimler konusu işlenirken, çöllerin gece çok soğuk, gündüz çok sıcak olduğu anlatılırdı. O yüzden taşların toprağa dönüşünden söz edilirdi. Her halde bu yüzden olacak, Araplar teknolojinin imkânlarından da yararlanarak çöl havasını şehirlerde de yaşamaya çalışıyorlar.

SUK VAKIF

Doha sokaklarında gündüz saatlerinde insan görmek hemen hemen imkânsız. Her yere arabalarla gidiliyor. Hayat kapalı alanlarda sürüyor. Akşamları araç ve insan trafiği artıyor. Özellikle Vakıf Çarşısında yerli ve yabancıların yemek yediği, kahve içtiği çok sayıda kahvehane ve lokanta var. Çarşı geleneksel yapı şekli dikkate alınarak yeniden imar edilmiş. Geleneksel eşyalar satan onlarca dükkân var. Çarşının merkezine çıkan bölümlerde arastalar bulunuyor. Dükkânlarda kahve ibrikleri, bakır eşyalar dikkat çekiyor. Yemen’de olduğu gibi burada da hançer satılıyor.

Vakıf Çarşısının hemen karşısında yivli minareli, güzel ışıklandırılmış yapı dikkatimi çekiyor. Ne güzel cami diyorum. Fakat yanımdaki arkadaşlar bu binanın İslâm Kültür Merkezi olduğunu söylüyorlar. Aklıma not ediyorum, bu kültür merkezini görmem lâzım diye. Ertesi gün İslâm Kültür Merkezini görmeye gidiyorum. Girişte İslâm tarihini anlatan bir sergi var. Çok sayıda kitap var ve üstelik ücretsiz. İlgimi çeken birkaç kitap alıyorum.

İSLAM ESERLERİ MÜZESİ

İslâm Kültür Merkezinden çıktıktan sonra deniz kenarında yeni ve kübik şekilde yapılmış bir bina var. Burası İslâm Eserleri Müzesi. Bu binayı bir Türk müteahhit yapmış. Fonksiyonel ve güzel bir bina. Uzun koridorlardan yürüdükten sonra binaya giriliyor. Geniş ve yüksek tavanlı bir ana avluya sahip. Katlarda sergi alanları. İslâm dünyasının her yerinden güzel eserler var. Aklıma ilk gelen şey şu: İstek ve imkân bir araya gelince güzel işler ortaya çıkıyor.

Louvre Müzesinin bir örneğinin Dubai’de açılacağını okumuş, hayıflanmıştım. İslâm dünyasından çalınan eserlerin yine İslâm dünyasına para karşılığı pazarlanması tuhaf gelmişti bana. 1913 yılına kadar Osmanlı Kaymakamlığı olan Katar’da Topkapı Sarayının bir şubesini açsak büyük ilgi görür diye düşünüyorum. Katar’daki Osmanlı torunlarının da İstanbul’daki dedelerinin, atalarının yönetim merkezini merak edeceklerini düşünüyorum. Böylece hem tarihi yeniden diriltmiş, hem de kültür ekonomisini canlandırmış oluruz.

Katar uzun yıllar Osmanlı kazası olarak yaşamış. Katar Emirleri kaymakam olarak görev yapmışlar. Bugün Katar’ı yöneten Al Sani ailesinin büyük dedeleri Muhammed Al Sani Osmanlı’ya bağlılığını vurgulamış. Bu durum 1913 yılına kadar sürmüş. Birinci Dünya Savaşında ülke İngilizlerin eline geçmiş ve 1971 yılında bağımsızlığını kazanmış. Ülke hâlâ Al Sani ailesi tarafından yönetiliyor. Son yıllarda Türkiye ile geliştirilen ilişkiler ekonomiye de yansımış; çok sayıda Türk müteahhit de çok sayıda projeye imza atıyor.

Katar Arabistan yarımadasının doğu ucunda küçük bir yarımada. Karayla tek bağlantısı Suudi Arabistan. Arabistan yarımadasını bir insana benzetirsek, Katar’ı da ele benzetebiliriz. Haritaya baktığınızda açık bir el veya bir ağaç yaprağı gibi duruyor. Ülkede yaklaşık 1 milyon 700 bin insan yaşıyor. Bunların çok az kısmı Katarlı. Yaklaşık on yıl önce nüfusun 1 milyon 200 bin olduğunu, bu rakamın yaklaşık 200 bininin Katarlı, geriye kalanın Hintli, Pakistanlı, Bangladeşli ve Filipinli olduğunu söylemişlerdi. Zengin ülke olunca nüfus on yılda üçte bir artmış. Doha’da 500 bin insan yaşıyor. Yani ülkenin üçte biri Doha’da.

Katar dünyanın üçüncü büyük doğal gaz yataklarına sahip. Büyük petrol yatakları var. Bu zenginlikleri doğru kullanan yönetim medya ve ulaşım sektörünü stratejik alan olarak belirlemiş ve bu yönde büyük başarı sağladı. Katar Hava Yolları dünyanın en başarılı şirketlerinden birisidir. Yüzlerce noktaya uçarak Doha’yı bir uçuş merkezi haline getirdi. Dünyanın birçok ülkesine ulaşmanın yolu artık Doha’dan geçmektedir. THY’nın başarısıyla mukayese edilince hangisi öndedir bilemiyorum, ama iki şirket de dünyanın en başarılılar listesinde.

EL CEZİRE

Medya alanında El Cezire’nin başarılarını bilmeyen yoktur. Dünyanın en ücra köşelerinden canlı yayın yapma başarısı gösteren kuruluşların başında El Cezire geliyor. Mazlumların sesi olmayı kendisine ilke edinmiş, Arap baharında büyük katkısı olan yayın organı. El Cezire İngilizce, Arapça yayın yapıyor. Özellikle İngilizce kanalını dünyanın hemen hemen her yerinden izleme imkânı var. El Cezire’nin çok sayıda kanalı var. Çocuk, belgesel, spor kanallarının yanı sıra bölgesel yayınlarla da varlığını pekiştirmekte. El Cezire Balkan Bosna’dan yayın yapıyor. El Cezire Amerika yayına girdi, ancak ömrü çok kısa oldu. 2016 Nisan ayında 700 çalışanının işine son vererek yayın hayatından çekildi. Yazık oldu. Amerika’da böyle bir medya organının yaşaması iyi olurdu. Kanalın kapanmasında ekonomik gerekçeler ileri sürülüyor ama başka gerekçelerde var mıdır?

Bir de yılan hikâyesine dönen bir El Cezire Türk projesi var. Yıllar önce, sanıyorum yedi sekiz yıl önce, benimle de görüşmüş, böyle bir proje yapmaktan söz etmişlerdi. Ben de çok iyi olacağını söyleyerek bir an önce yayına başlamalarını önermiştim. Ancak yıllar geçti, yanlış ilişkiler sonucunda bir türlü yayına başlanmadı. Şimdi öğrendiğim kadarıyla kanal açmaktan vazgeçilmiş, sadece bir web sitesiyle yetinilmiş. Türk yayın sektörüne yeni bir ses getirmek açısından iyi bir yatırım olduğunu düşünüyorum. Bir kaç yıl önce Afrika’nın yaygın dillerinden birinde de bir yayından söz edilmişti; ancak akıbeti ne oldu, bilmiyorum.

Doha birçok uluslararası organizasyona da ev sahipliği yapıyor. Asya Olimpiyatları Doha’da yapıldı. 2010 yılında Arap Kültür Başkenti oldu. Aynı yıl İstanbul da Avrupa Kültür Başkenti idi. İki başkent arasında ortak projelerin yapılması için öneride bulununca bizim yürütme kurulu “Ne işimiz var Katar’la, Araplarla?” diye karşı çıkmıştı. Ben ısrar edince “Ne yapabiliriz, bir görüş bakalım” dediler. Katar Kültür Bakanıyla görüştüm. Çok sıcak karşıladı. Ortak projelerin çok faydalı olacağını ifade etti. Ancak İstanbul Kültür Başkenti yönetimi ve bürokrasisinin direnmesi nedeniyle hiçbir şey yapılamadı. Hattâ açılış programına dünyanın farklı ülkelerinden kültür bakanlarını davet edelim diye bir kararımız vardı; o karardan cesaret alarak Bakanı İstanbul’ a davet ettim. Büyük bir mutlulukla geleceğini söyledi ve açılış programına geldi. Bürokrasi orada da kendisini gösterdi. Hem karşılama, hem de oturma yeri konusunda çok yorulduğumu hatırlıyorum. Bizim insanımızın Batı kompleksi bir kez daha çalışmış aynı büyüklükte olan Lüksemburg ve benzeri ülkelere gösterilen hayranlık eski Osmanlı teb’asından bir kez daha esirgenmişti. Bugün Türkiye’nin en büyük destekçilerinden birisinin Katar olduğunu hatırlatırım.

BELGESEL FİLM FESTİVALİ

El Cezire her yıl uluslararası belgesel festivali düzenliyor. Bu yıl dokuzuncusu yapılan festivalin teması pencereler. Festivalde birçok ülkeden katılım var. Bu yılın hedef ülkesi Çin. Çok sayıda Çin filmi gösterildi. Açılış filmi de gene Çin’den. İnsan hakları karnesi zayıf olan Çin’in hedef ülke seçilmesini garipsedim.

Dikkatimi çeken bir durum: Ne kadar uluslararası kültür sanat festivali gördümse en büyük katılımcılar Çinlilerdi. Acaba bu bir devlet politikası mı? Filmlerin çoğu insan haklarıyla ilgili. Bu festival dünyanın vicdanı olmaya çalışıyor. Daha önceki festivallerde de farklı temalar olmasına rağmen daha fazla savaş, yoksulluk ve çatışma hikâyeleri ön planda.

En başarılı yapımlar Filistin’den gelenler. Gerçekten Filistin’den gelen filmler her yönden kaliteli. Baskı altında ve savaş ortamında yaşayan insanların başarılı sanat eserleri olağanüstü boyutta. Bu filmler Türkiye’de neden gösterilmez? Nitekim birincilik ödülünü alan film Almanya’da yaşayan bir Filistinli baba ve kızın Filistin’e dönme mücadelesini anlatıyor. Cer modern, Aziz İstanbul, Mavi Marmara gibi Türk filmleri de var festivalde. Cer modern Ankara Tren İstasyonu tren depolarının sanat galerisine dönüş hikâyesini, Aziz İstanbul İstanbul’un manevî boyutunu, Mavi Marmara Gazze’ye giden gönüllülerin hikâyesini anlatıyor.

Mavi Marmara’yı seyretmeden önce bir Filistin filmi seyrediyorum. Gazze saldırısında annesini, babasını ve birçok akrabasını kaybeden bir kız çocuğunun gözünden savaş anlatılıyor. Yürek parçalayan görüntüler ve çocuğun mücadelesi karşısında gözyaşlarımı tutamıyorum. Arkasından Mavi Marmara’nın dokuz cana ve çok sayıda yaralıya mal olan trajik hikayesi beni ağlatıyor. Bu festivale Türkiye’den daha çok katılım bekleniyor.

Festivalin sonunda çeşitli kategorilerde ödüller veriliyor. Ödül jürisinde bulunan 18 kişi dünyanın farklı ülkelerini temsil ediyor. Bu yıl jüride Türkiye’den Dr. Yusuf Kaplan bulunuyor. Yusuf Hocayla akşamları yurt ve dünya sorunları üzerine bol bol sohbet ediyoruz.

Doha’da çok sayıda beş yıldızlı otel var. Bu kadar otel nasıl müşteri buluyor, inanamıyorum. Otellerin olduğu bölgede onlarca gökdelen farklı mimarî tarzlarıyla birbiriyle yarışıyor. Mimarların görmesi gereken bir yer. Her bina ayrı bir tarzda yapılmış. Doha’daki değişimi görmek için bu bölgeye bakmak gerek. Deniz doldurularak yeni bir yerleşim bölgesi oluşturulmuş. Adına “pearl” yani inci deniyor. Villa tipi lüks konutlar var burada. İç havuzlar ve köprülerle bezenmiş bölgede lüks alışveriş merkezleri bulunuyor.

KATARA

Ayrıca Katara diye kültür sanat ve sosyal faaliyetlerin olduğu bir semt oluşturulmuş. Sanat galerisinde önemli el sanatları sergisi var diye Katara’ya gittik. Sergi binası şık ve gösterişli, ancak sanat sergisi fazla mütevazı, beklediğimizi bulamadık.

Katara’nın sokaklarında yürürken klasik Batı müziği sanatçılarının bekleşmelerine şahit olduk. Birazdan verilecek konserin hazırlıkları yapılıyor. Bazı binalarda sosyal örgütlerin tabelaları var. Örneğin fotoğrafçılar birliği, mühendisler birliği vs. Sokaklarda dolaşırken dikkat edin; karşınıza her an yolcu taşıyan üstü açık park arabaları çıkabilir. Çünkü Katara’ya arabayla girilmiyor. Bölgede dolaşmak bu araçların yardımıyla mümkün. Katara’da kumsalı geniş plajlar da var. Yürümeden yorulunca deniz kenarında bulunan açık büfelerden birine yanaşıyor, çay istiyoruz; ancak çok tatlı ve tuhaf bir tadı var. Satıcılar Hintli olunca bu galiba Hint çayı diye birbirimize takılıyoruz.

Katar’ın yöneticileri uluslararası sorunlarda da cesur davranıyor, inisiyatif alıyorlar. Anlayacağınız küçük devletin akıllı yöneticileri burayı beynelmilel bir güç merkezi haline dönüştürmüş durumda. Uluslararası meselelerde Katar akla ilk gelen aktörlerin başında geliyor. Küçük yarımadada büyük işler başarılıyor.