Rasulullah Efendimiz (sav) Hicret’ten sonra ilk iş olarak bulunduğu konumu şehirleştirdi. Oraya “Medine” dedi. O andan itibaren Medine bir şehirdi ve belli bir sistematikle yaşanacaktı orada. Peygamberimizin kurduğu sistem, toplumsal düzen, Müslümanların şehre bakışının anahtarıydı. Bizim bugün sünnet dediğimiz olgunun çoğu da kaynağını Medine’den almaktaydı. Çünkü, insan İslam’da toplumla var olur ve bu toplumu ayakta tutmanın tek yolu da şehirleşmektir.
İslam’da fıkıh ile toplumsal yapı korunmuştu. Medine’de fıkıh çerçevesinde belli kurallar getirilmişti. Öyle ki Medine’de yaşayan gayrimüslim sayısı, Müslüman sayısından epey fazlaydı ancak hiçbir sorun yaşanmıyordu. Düzeni sağlayan, toplumu ortaya getiren insanların hiçbir ayrım gözetilmeden fıkıh kuralları içinde yaşamasıydı.
Peygamberimiz, Peygamberliğini ilan ettikten sonra batıl olan her durumu ortadan kaldırıp yerine Hakk’ı idame ettirmenin mücadelesini vermişti. Dolayısıyla Batı’nın sınıfsal toplum yapısına karşılık O, tüm insanların eşit olduğunu anlatmış ve köleliği kaldırmıştı. Aynı şekilde “Medine” ile de Batılı kent anlayışını yıkmıştı. Batılı insan bireycidir, kendisi önemlidir ve kenti de bu doğrultuda oluşur. İslam “şehrinde” insanlar bireyci olamaz çünkü Medine’de Peygamberimiz insanları birbirinden mesul tutmuştu. Muhacir ile ensar arasında kurduğu ilişki, ideal şehir anlayışını gösteriyordu. Her bir muhacirden, bir ensar sorumluydu. Bu, Batı için ütopik bir olaydı. İnsanlar, kendi dertleriyle meşgul bir şekilde yaşamını sürdüremeyecekti artık, kardeşinin derdi de onun derdi olacaktı. Hz. İbrahim Peygamber ömrü boyunca misafirsiz yemek yememiş, Allah’ın Halili olmuş ve ondan doğan berekete talip olan Anadolu Müslümanı da “Halil İbrahim bereketi” için dua etmişti hep.
Modern insan İslam’ın Medine’sini yani şehrini değil de Batı’nın kentini kendine model olarak aldığı için evlerimizin içine çekildik. Bereketten uzaklaştık. Modern insan, bir bireydir. Yemek tabağı ayrıdır, karısıyla aynı yastıkta kocamaz, kendisinin ayrı bir yastığı vardır. Bizim köyde yirmi hane yok bile. Bugün yirmi hane bir apartmanın içinde yaşıyor. Ancak bizim köyde herkes herkesi bilir, tanır, derdine de ortaktır sevincine de. Hasta olan ziyaret edilir, ihtiyacı giderilir. Düğünü olanın yanında olunur. Birinin başına bir kaza geldiğinde bütün köylünün haberi olur. Üstelik evlerin arasında mesafe de vardır. Bugün aynı sayıdaki haneler altlı üstlü apartmanlarda yaşıyor. Evleri arasında kat farkı var sadece mesafe olarak. Ancak kimsenin kimseden haberi yok. Yan komşunun yüzünü görmeden taşınma zamanı geliyor. Haberler, yalnız yaşayan insanların cesedinin öldükten günler sonra tesadüfen bulunuşunu anlatıyor.
21. yüzyıl Müslümanının yaşadığı yer “Medine” değil, Batı’nın kentidir. Çünkü 21. yüzyıl Müslümanı, yüreği Batı’da atan yerli bir oryantalist kimliğine sahiptir. İnsana yaşadığı yerin ruhu da sirayet eder. Sorunlarımızın nedenlerinden biri de bu. Kentli değil, şehirli olmak duasıyla…