Türkiye’de sinema yapmak çok zor. Mevcut fiili ve teorik sorunlar her defasında sinemacının önünde yer alırken üstüne bir de ideolojik zorbalık devreye giriyor. Malumunuz üzere ülkemizde ‘zorbalık’ ifadesi -yine ideolojik temel sebebiyle- muhafazakâr/mütedeyyin kesim için kullanılır. Çünkü ‘diğerleri’ özgürdür. Dogmaları yoktur. Sınırları ve duvarları yıkmışlardır. Dünyevi olan her şeyin en iyisini kendileri bilirler. Zaten uhrevi diye bir başlık da yoktur, kendileri için. Haliyle de bu bakış açısına sahip kimseleri söz konusu ‘helal daire’ içine almazlar.
Durum hakikaten enteresan…
‘Seküler zorbalık’ şeklinde tezahür eden bu kesim, kendilerine bir helal daire oluşturuyor. Oraya giriş ve çıkış vizeye tabi. Vize şartlarını ise kimse bilmiyor. Zira ruh hallerine göre değişkenlik gösterebiliyor.
Mesela dünyanın önemli festivallerinden ödüllerle döndüğünde ve -kendilerince- kırmızı çizgilere dokunmadığında bir yönetmen yere göğe sığdırılamaz. Neden? Bilemiyoruz!
Fekat aynı yönetmen ‘hoşlarına gitmeyen’ konu ve bakış açısıyla karşılarına çıktığında tefe koyup çalınır.
Bir filmi beğenmeyebilirsiniz. Yönetmenden hazzetmeyebilirsiniz. Başka başka duygusallıklar içinde de olabilirsiniz. Siyasi görüşünüz farklı gölgelere sahip olabilir. Çok çok başka dünyaların insanları olabilirsiniz. Ama nedir öyle çocukça tavırlar? Film ile alay etme çabaları! Güldürmeyen yakışıksız yaklaşımlar!
Tahmin edeceğiniz üzere Semih Kaplanoğlu’nun son filmi Bağlılık-Aslı ve etrafında kopan fırtınadan bahsediyorum. Film, modern Türk kadınının aile ve anne olgularıyla ilişkisini ele alıyor. Bebeğini dünyaya getirmesinin ardından iş dünyasına geri dönmeye çalışan bir kadındır Aslı. İşine dönmek istemektedir. Çocuğu ise henüz çok küçüktür. Eşi de istememektedir. Çünkü bakıcı sorunu vardır. Gönüllerince birini bulamamaktadırlar. Sonrasında bulurlar. Ve Aslı için dönüşüm başlar. Zaten tartışma unsuru olan noktalardan biri bu. Aslı nasıl dönüşüm yaşar? Neden. Ailenin ve evladın önemini anlar da pişman olur?
Film, ‘Beyaz Türk’ eleştirisi yapıyor. Çok net. Ve eleştirilerin ciddi bir kısmı da bu kesimden geliyor.
Tartışmaların zemini sebebiyle filmi konuşamıyoruz. Film dili, senaryo kurgusu, karakter oluşumu ve dönüşümü gibi hususlara gelemiyoruz. Çünkü Semih Kaplanoğlu’na karşı oluşan fanatik bir cephe var. Filmin iyi olup olmaması ile ilgilenmeyen bir cephe burası… İktidarı desteklemek ve hatta doğrudan eleştirmemek bile mimlenme sebebi. Hâlbuki kendileri apaçık siyasi tavır ortaya koyarlar. Sosyal medyada etiketlere katılırlar. Çok severler ve sevilirler. Fekat sen sevemezsin. Çünkü özgür olan odur. Sen, sana biçilen dairede kalmak zorundasın. Sonra da kutuplaşma naraları atarlar.
Umarım başka bir yazıda filmi uzun uzadıya değerlendiririz. Tartışmalarla alakalı olarak net bir şeyden söz etmek gerekiyor ki; kültürel iktidar, zorbalığı acımasız şekilde hayata geçiriyor. Bu ilk değil, son da olmayacak.