Türkiye, 15 Temmuz’da darbecilere, askeri cuntaya ve asker üniforması giymiş teröristlere geçit vermedi. Boğaziçi köprüsünde üniformalı teröristlerin ondan fazla arkadaşımızı şehit etmesine ve çok daha fazla kişiyi yaralamasına bizzat şahit olmak zorunda kaldık. Kurşunların yanı başımızdan geçtiği, tankların top atışlarına maruz kaldığımız ve jetlerin üstümüzden alçak uçuş yaparak kulaklarımızı sağır ettiği bir gece yaşadık. On binlerce insan köprüye yığıldık. Köprüden Anadolu tarafına geriye dönüp baktığımızda sonu gelmeyen ve bize doğru akan on binleri gördük.
Bastonuyla zar zor yürüyen amca ve teyzeler bizden daha hızlı ilerliyorlardı. Anne-babalar çocuklarını gönderirken meydanlara tereddüt etmemişlerdi. Mesele, vatan ve namus olunca şefkate galebe etmişti demek ki. Eşler evde tutmamıştı kocalarını; yollamışlardı meydanlara. Kendileri sabredebilirler miydi? Gizli kahramanlarda çıkmıştı meydanlara.
Türkiye’nin her yerinde yiğitler meydanlardaydı. Ankara’sından Erzurum’una, İzmir’inden Kayseri’sine, Konya’sından Ağrı’sına ve daha sayamadığım birçok ilde. Fakat bizzat orada bulunmam, kayıplarımızın çok olması ve bu alçaklığın başlangıç noktası olması sebebiyle hem bizim hem de darbeciler için Boğaziçi Köprüsü ayrıca irdelenmelidir.
Köprüdeki demokrasi direnişinin diğer noktalardan belirgin farkları vardı:
1- Köprü, Türkiye genelinde hareketliliğin olduğu ilk yer ve tabiri caizse ilk mevzileriydi.
2- İlk mevzi olması sebebiyle konuşlandırılan askerlerin bir kısmı hariç olmak üzere darbeden haberdar olan ve Fetö’ye tabi olan askerlerden oluşuyordu. Yani, halk oraya yığıldığında; önceden mevzilenen, tankıyla, tüfeğiyle hazır olan ve gözünü karartmış “Fetö fedaileri’’ ile karşılaştı. 10 kişiden fazla şehit ve onlarca yaralı vermemizin ve köprüyü almamızın saat 06:30’a kadar uzamasının asıl sebebi budur.
3- Diğer noktalardan farklı olarak, köprüde halkın askere ani bir baskın yapması imkânsızdı. Çünkü tek ihtimal Anadolu yakasından köprü gişelerine doğru akmak olacaktı. Biz de bu ihtimal üzerinden yürüdük. Fakat mesafenin uzun olması ve askerin hazırlıklı olması, ani bir baskını imkânsız kıldı.
4- Boğaziçi Köprüsü, hem konum hem de kritik yoların birleşme noktası olduğu için ayrı bir öneme sahipti onlar için.
5- Sabah saatlerinde yapılması düşünülen darbe girişiminin istihbaratın haberdar olmasıyla birlikte erkene çekilmesi, onları en çok kullanılan yolların kapatılmasına ve darbelerin en belirgin özelliği olan “sivillerin dışarı çıkmasını engellemek ve halkla karşılaşılmaması” yoluna gitmeye zorladı. Köprü de bu plan için en uygun yerdi.
Ama bu gece öyle şanlı bir geceye dönüştü ki, dünya ülkelerinin gıpta ile izlediği bir “direnme” ve “zafer” bayramına dönüştü. Bu alçakça hareketi bayrama dönüştürenler; Türkiye’nin her yerinde; bu teşebbüsü namus meselesi belleyip canlarını namluların önüne siper edenler, ellerinden Kur’an ve dillerinden dua eksik etmeyenlerdir.
Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamada yer aldığı gibi bu zaferin asıl mimarları; canları uğruna vatanlarına, meşru yönetime, Erdoğan’a ve demokrasiye sahip çıkanlardır.
Allah devletimizi daim ve kaim kılsın…