Muhaliflerinin Sayın Erdoğan’a, “tek-adam” demesinin elbette kendi retorikleri açısından pek çok rahatlatıcı sebebi var…
En başa “tek-adam” ifadesini yerleştirmediğinizde yapacağınız hiçbir suçlama bir yere oturtulamaz…
Zira yalanın ve komplonun gerçek hayatta oturtulacağı somut bir alan yoktur…
O sebeple de her yalanın, tiyatronun, iftiranın sanal da olsa bir yere oturtulabilmesi için mutlaka inandırıcı da olabilecek bir zemine ihtiyacı vardır…
Bu taktik, bu zeminde hiç okunmamış olsa da tarihin her döneminde uygulanmış bir yöntemdir…
Hatta öyle ileri örnekler vardır ki gerçeğin yerini bile alabilmiştir…
Yazının hacmi gereği çok fazla örnek veremeyeceğim belki ama çok benzerlikler taşıdığı için II. Abdülhamid ile meseleyi biraz daha somut hale getirelim…
Eğer ona, “kızıl sultan” denilmeseydi ancak efsanelerde olabilecek şeylere toplum inandırılabilir miydi?
Hatta imkanlar düşünüldüğünde asla mümkün olamayacak “herkesi dinletiyor ve takip ettiriyordu” iddiası zihinlerde ve metinlerde kendine yer bulabilir miydi?
Bugün için de şöyle bir düşünelim isterseniz…
Bir an için muhalefetin, PKK ve FETÖ’nün terminolojisinden “tek-adam, tiran” yaftalamasını çıkarın bakalım geriye ne kalabilir…
Mesela, “Sarayın yargısı, sarayın askeri, polisi vs. vs…”
Kendilerini iktidara taşıyabilmek için mevcut iktidarın “gayr-ı meşru” işler peşinde koştuğuna inandırmaları gerekiyor ya seçmeni, işte her şey burada başlıyor…
Önce “uygun” bir sıfat olmazsa olmaz elbette…
Sonra hakikat ile yalanı bulanık bir alana taşıma ve zihinleri karıştırma aracı olarak komplo teorileri sahaya sürülmeye başlıyor…
Mesela 15 Temmuz’a, “kontrollü” dediğinizde de komplo için devasa bir alan açılıyor…
Sonrasında ise geriye sadece “sağlam” senaristlik faaliyetleri kalıyor…
Eğer “tek-adam” yakıştırması olmasaydı, “TÜİK verileri gizliyor” olabilir miydi?
Göçmen rakamlarıyla oynanabilir ya da “vatandaşlık verilenlerle seçim kazanılacak” iddiaları sahada yer edinebilir miydi?
Popülizm ve paranoya bu denli prim yapabilir miydi?
Hakeza hakareti sabit bir İBB Başkanı, “tek-adam” tarafından cezalandırılabilir miydi?
Bakın, tek bir kavram nelere kadir kötümserlerin, komplocuların zihninde…
En büyük hakikatlerimiz bile komploya kurban, çoğu zihinde…
Özellikle de düşünce lobları henüz oturmamış, duygusallığı yüksek, mobilizasyona açık genç kitlelerin zihinlerinde…
Âdeta “maymuncuk bir kavram” olarak kullanılan “tek-adam” yaftalaması ile muhalefetin daha hangi tür komploların kapısını açmaya çalıştığını/çalışabileceğini de sizlerin ferasetine bırakayım…
Zira çok daha yaratıcı zihinler var ve onlar, bu anahtarın ne denli tehlikeli kapıları zorladığını benden daha iyi bulacaklardır…
Aslında her şey bu maymuncuk kavramın reddi ya da kabulüyle başlıyor…
Geçmişin “maymuncuğu kızıl sultanı” kabul etmeyenlerin ne kadar büyük bir feraset gösterdiğini tarih ispat etti…
Bugünün ferasetlilerini de yarın haklı çıkaracak…
Hep komplocular kazansaydı, gerçek kahramanlar olamazdı…
Zira bütün oyun kuranların oyunlarını başlarına çeviren bir Yaradan var…