Yeryüzünde tarih boyunca yaşanan büyük dramlara, acı ve felaketlere, “insan” denilen varlığın azgın ve terbiye edilememiş; yani medenileşemeyen, hayvani ve kan dökmeye mütemayil ilkel doğası neden olmuştur ve yaşadığımız günde de ne yazık ki durum böyledir.
Kendisine bahşedilen ‘zekâ’ ve ‘madde’yi tanımlayabilip işleme yetisiyle diğer canlı varlıklardan açık ara öne geçecek şekilde tasarlanan insan, sahip olduğu üstünlüklerle hem kendi cinsinden daha zayıf olanlara hem de tabiattaki diğer varlıklara zulmetmesi ihtimali son derece yüksek olduğundan, aynı zamanda evrende barış ve adaleti sağlamaya yönelik İlah-i Risaleti kavrayıp taşıyabilecek ve yeryüzünde sağlıklı bir düzen tesis etmesini sağlayabilecek bir ileri bilinç donanımına da haiz olarak yaratılmıştır. Bu gerçeklerden yola çıkarak tarihte ve günümüzde yaşananlara göz atıp anlamaya çalıştığımızda sayfalar fluluğunu belirgin ölçüde yitirip yerini çok daha anlaşılır bir okumaya bırakacaktır.
Her zaman olduğu gibi savaş ilkellerle; yani sahip olduğu zekâ ve yeteneklerle elde ettiği gücü -demiri- ilkesiz, adaletsiz ve ölçüsüzce kendisinin ya da bağlı olduğu grubun veyahut ırkının; dinsel, ideolojik vs. tarafının çıkarları adına ve diğerlerine zulmederek kullanmaktan kaçınmayanlarla, medeniler; yani yeryüzünde insan olarak bulunmanın ne anlama geldiğini kavrayabildikleri için zulüm ve haksızlıktan kaçınan, ellerinde bulundurdukları gücü insanlığın ve evrenin hayrına kullanan, yeryüzünde ifsadın ve bozgunculuğun değil amma, ancak ve ancak herkes ve tüm insanlık için adaletin müstakim ve mizan ehli bağlıları arasındadır.
Gerekçesi ya da dayanağı her ne olursa olsun; din, mezhep, tarikat, ırk, ulus, ideoloji, emperyalizm, sömürü vs. ilkesiz, mizansız, temelsiz, kan dökme ve zulüm esasına dayalı olarak elinde demir bulunduran hiçbir hareket yeryüzüne bugüne dek hayır, barış ve mutluluk getirmemiştir ve asla getirmesi de beklenmemelidir. Medeni olanın yanında ilkel çok vahşidir; çünkü tüm söylem ve hedefleri yeryüzü kadar sınırlı, dar, kurgusal ve hayalidir.
Medeni olanın gücü elinden yitirdiği ve ilkelin yeryüzünde hüküm sürdüğü dönemler “tarihin en karanlık sayfaları” olarak insanlık hafızasına kazınmıştır. İlkeller, çeşitli kılıflarla organize bir şekilde azgınlaşarak yeryüzünü fesada boğmak üzere harekete geçtiklerinde, medenilerin onların hayvani yönlerini terbiye ve te’dip edecek demir gücünü mutlak surette ellerinde bulundurmaları gerekmektedir. Çünkü ellerinde hak ve adalet ölçüsü olmaksızın demire sarılarak kan dökmeyi marifet bilen ilkellerin, anladıkları tek dil bazen değil, çoğu zaman daha çok demir olmaktadır.
İnanmayanlar, son iki yüzyılda dünyanın yaşadıklarına, bu da ikna etmezse coğrafyamızda yaşananlara bir göz atsınlar. Mesela Esed, Hamaney, Bağdadi, Salih Müslim, Karayılan, Sisi vs. gibi isimlerin temsil ettiği değerlerde de ilkelliğin en çağdaş örneklerini bulabilirler. Tabii yeryüzünde fesadın ve vahşetin bu denli yayılmasına yol açıp bundan büyük keyif duyan Batılı ve Doğulu ağababa ilkellerini göz ardı etmeden.
Diğer yanda ise, her türlü eksik ve gediğine rağmen Erdoğan, Davutoğlu ve bağlılarının temsil etmeye çalıştığı, demire ilkel azgınları durdurmak dışında bir nedenle asla başvurmayan mizana dayalı müşfik adalet medeniyeti!..
Rabbim, fıtratları tam anlamıyla bozulmamış ilkelleri de şayet mümkünse ıslah etsin! Olmuyorlarsa da medenileri te’diplerine vesile kılsın.
Selam ve duayla…