Marshall Berman, modern dünyanın oluşum hikayesini üç perdede ortaya serdiği ‘Katı olan Her Şey Buharlaşıyor’un girişinde, ‘Modernlik-Dün, Bugün ve Yarın’ başlığıyla kitabın özetini verir.

Berman giriş kısmına, modernliği tanımlayan bir paragrafla başlar. Ama bu öyle bir paragraftır ki, cümleleri açtıkça kitaba ulaşırsınız. Bu paragraf bir nevi kitabın anasıdır. Ve şairin, “Anneyi çöz çöz çöz çocuk çıksın, çocuğu çoğalt çoğalt çoğalt anneye varsın” dizesindeki gibi, bu cümleleri çoğalta çoğalta kitabına bütününe varmıştır Berman.

Bu paragrafta modernliği, “Bizlere serüven, güç, coşku, gelişme, kendimizi ve dünyayı geliştirme olanakları vaat eden; ama bir yandan da sahip olduğumuz her şeyi, bildiğimiz her şeyi, olduğumuz her şeyi yok etmekle tehdit eden bir ortamda bulmaktır kendimizi” diyerek tanımlar ve devam eder Berman: “Modern ortamlar ve deneyimler coğrafi ve etnik, sınıfsal ve ulusal, dinsel ve ideolojik sınırların ötesine geçer; modernliğin, bu anlamda insanlığı birleştirdiği söylenebilir. Ama, paradoksal bir birliktir bu, bölünmüşlüğün birliğidir: Bizleri sürekli parçalanma ve yenilemenin, mücadele ve çelişkinin, belirsizlik ve acının girdabına sürükler. Modern olmak, Marx’ın deyişiyle, katı olan her şeyin buharlaşıp gittiği” bir evrenin parçası olmaktır.

Yine giriş kısmında Berman, bu kitapla, tarihi seyir içinde geleneklerin tehdit olarak algıladığı modernleşme sürecine, bu geleneklerin müsbet ve menfi katkılarını tartışmak için yola çıktığını söyler. Ve yine modernleşmeyle başlayan serüvenin son merhalesi modernizm arasındaki diyalektiğini incelemek istediğini söyler.

Berman, bir yandan modernliğin hikayesini ortaya koyarken giriş kısmında, diğer yandan modernliğin imkanlarını araştırmak istemesiyle modernliğin taraftarı olduğunu ortaya koyar. Hatta bugün modernlik dediğimiz dinamizmi kaybettiğimizi ve patinaj yaptığımızı söyler. 20. Yüzyıl’ın insanlarının, 19. Yüzyıl modernizmine imza atan insanlarla kıyaslandığında geliştirici ve ilerleyici ruhlarını kaybettiklerini ifade ederek, geçmiş yüzyıldaki ruha geri dönmemiz gerektiğini söyler. Bu yüzyıldaki Modernlik tecrübesinin, hayata anlam verme yetisinden bizi yoksun bıraktığını, bunun sonucunda da “bizlerin (Batılılar), kendimizi bugün kendi modernliğinin köklerinden kopmuş bir modern çağın ortasında bulduğumuzu” yazar. *

GOETHE’NİN FAUST’U: GELİŞMENİN TRAJEDİSİ

Marshall Berman’ın Faust üzerine yazdıklarını okuduktan sonra kendi adıma utandım. Yıllar öncesinde okuduğum Faust’un bana vermediği -daha doğrusu benim alamadığım- onca mesajı bu satırlarda görünce okumanın ontolojisine dair, içime sondajlar atmaya mecbur kaldım. Aslında fark, bilenle bilmeyen arasındaki farktı. Bilmek çünkü görmekti. Ve ben, modernliğin hikayesini bilmediğim için, Goethe satır aralarında kurduğu dünyayı bana göstermiyordu. Medyum olmadığım ve gösterilmeyeni görmek gibi bir meziyetimde olmadığı için Faust’u okuduğum, gerçekte ise anlamadığım sonucuna vardım. Bu durum beni, literatürümüzün yapı taşlarından bir cümleye götürdü: “Malumat olmadan muhakemat olmaz”. Olmayan bilgiye ekleyemeyeceğimiz düşünme eylemi yoksunluğu Faust’u anlamama engel olmuştu. Bugün itibariyle Faust’u yeniden okumaya karar verdim.

Şimdi geçelim Marshall Berman’ın Faust değerlendirmesine.

Marshall Berman Faust figürünü, modern kültür ortaya çıktığından beri, onun kültürel kahramanlarından biri olarak görür. Öyledir de. Farklı zamanlarda ve farklı biçimlerde Faust oyunu sahnelenmiştir bugüne kadar ama hemen hemen hepsinde Faust figürü ortaktır. Faust, uzun saçlı, konformist olmayan, marjinal bir entelektüel ve kuşkulu bir karakterdir. Tüm versiyonlarda Faust’un, kendi başına dinamik ve son derece çalkantılı bir hayata kavuşan zihinsel enerjisi üzerindeki “kontrolü kaybetmesi”nden sonra trajedi ya da komedi doğmaktadır.

Faust’un yazılış hikayesine baktığımızda ilginç bir gerçekle karşılaşırız. Çünkü Goethe bu eserini yaklaşık altmış yılda tamamlamıştır. Yayınlanışı da Goethe’nin ölümü sonrasında olmuştur. İlginçlikse, modern dünyanın kuruluşunu ortaya koyan bu eser, bir dünyayla beraber kendisini kurmuştur. Yani, klasik olmayan kurucu bir metin diyebileceğimiz Faust’un vücut buluş hikayesiyle, modernlik dediğimiz var olma biçiminin devamlı bir oluşu ifade etmesi paraleldir. Goethe deneyimlediği her yeni şeyle Faust’u bir adım daha ilerletmiş ve modern dünyanın kilometre taşlarını bu olma haliyle döşemiştir. Tek başına bu noktadan yola çıksak bile modernliğin içinde taşıdığı dinamizmle Faust’un yazılış hikayesinin aynı potada eriyerek birbirini bütünleyen birliği ifade ettiği sonucuna varırız.

Berman, “Goethe’nin Faust’una can veren, onu öncekilerden ayıran, ona zenginlik ve derinliğini sağlayan dirimsel güç, gelişme arzusu diye adlandıracağım güdüdür” diyerek, onu önceki Faust’lardan ayırır. Çünkü Goethe’nin Faust’u, öncekilerin Mefisto’dan istediklerinden daha fazlasını istemektedir. Bu düşüncesini de, Faust’taki şu pasajla destekler Berman:

“İşitmiyor musun? Aklımdan bile geçmez neşe;

Döne döne sarsılmak, kendimden geçmek

Benim istediğim, en kederli aşırılıklar,

Aşkın nefreti ve hayat veren düş kırıklığı.

…zihnim

Bundan böyle hiçbir kedere kapatmayacak kendini;

Tüm insanlığa düşen neyse,

ben de alacağım payımı, tüm yüreğimle, taşıyacağım

zirvesinde ruhumun ve en derin kuyularında,

onların mutluluk ve kederlerini göğsümde

biriktireceğim.

Ve kendi benliğimi onlarınkine bırakacağım olduğu gibi,

ta ki ben de sonunda onlar kadar yıkılıncaya kadar.” (1765-75)

Bu dizelerin bize söylediği şey, topyekün yeniden var oluş için gerekli olan insani bütün tecrübeleri, gelişmenin bir parçası görmek ve ilerlemenin dinamizmini asla elden bırakmamak. Zaten Goethe’nin Faust’unun en önemli özelliği, idealizmini hiç kaybetmemesi ve ödenecek hiçbir bedelden kaçınmamasıdır.

Goethe’nin Faust’unu üç başkalaşımda ele alır Berman. Bu metamorfoz halleri modernlik tecrübesinin arka planındaki hem fiziksel hem de metafiziksel süreçleri ifade eder aslında. Faust’un hikayesi bir nevi yaşadığı aydınlanma ile etrafını fark etmesi ve onu değiştirme isteğiyle yanıp tutuşarak eyleme geçme tecrübesidir. Etrafındaki acıları, sorunları ve açmazları fark eden Faust, bu dünyayı değiştirmek için müthiş bir istek duyar içinde. Fakat bunun için güce ihtiyacı vardır. Bu evrede Mefisto (şeytan) devreye girecektir onun için. Mefisto, istediği dönüşümü gerçekleştirebilmesi için sınırsız (aynı zamanda kontrolsüz) bir güç vaadeder ona. Ve bunun için her şeyden önce kendisinin başkalaşım geçirmesi gerektiğini söyler. Mutlak iyilik adına yola çıkan Faust, kendisine idol olarak tekvinin “tanrı”sını alır ama Mefisto ona kötülüğün patronluğunu teklif eder. Çünkü arzuladığı şeyleri gerçekleştirmesi ağır insani bedelleri gerektirecektir. Bunun için de yer altı güçlerine ve kötülüğe ihtiyacı vardır. En az Tevrat’ın “tanrısı” kadar güçlü ve onun bile ödemeyeceği bedelleri ödeyecek kadar kötü. Berman’ın, Faust’u hayalci olarak nitelediği bu aşama, Mefisto’yla anlaşarak iyilik adına kötülükle aydınlandığı aşamadır.

Berman’a göre, Faust’un bu durumu, “modern insanın hareket edebilmek ve yaşayabilmek için kucaklamak zorunda olduğu diyalektiktir ve kısa sürede yayılıp modern ekonomi, devlet ve toplumu bütünüyle hareket ettirecek şeydir.”

Bu süreçte Mefisto’nun, Faust’a öğrettiği en önemli şeylerden biri vicdanını susturmasıdır. Çünkü ödenecek insani bedellerden Faust’un vicdanı rahatsız olmaktadır.

Orada Mefisto devreye girer ve yaratmanın zayiatı yüzünden kendisini suçlamamasını söyler. Yıkıcılığı, ilahi yaratıcılıktan aldığın payın bir parçası olarak kabullen ki suçluluk duygusunu bir kenara bırakıp özgürce hareket edebilesin. “Bunu yapmalı mıyım?” gibi ahlaki sorularla kafanı meşgul etmene gerek yok artık. Öz gelişme yoluna açılan tek soru “Nasıl yapmalı?” sorusudur.

Başlangıçta Mefisto nasıl yapılacağını gösterecektir Faust’a; sonra da kahraman yaşadıkça ve büyüdükçe kendi başına yapmasını öğrenecektir.

Devamı yarın inşallah…

(*)Şahsım adına bütün toplumların hikayelerinin nev-i şahsına münhasır olduğunu ve Berman’ın tasvirlerinin bizim hikayemizi bağlamadığını düşünerek bu tavsiyeyi kulak arkası yapıyorum.