Kıbrıs’taki saha çalışmalarımın bir haftasını Karpaz bölgesindeki görüşmelerime ayırdım. Bu kapsamda bölgede yaşayan ve görev yapan çok sayıda kişiyle görüşme imkânım oldu. “Bir dokun bin ah işit” türünden, insanlar çok dertli.
Karpaz, adanın doğusunda yer alan, doğal güzellikleriyle bilinen ince uzun bölgesi. Halkının tamamına yakını göçmen. 1974 sonrası kimisi Anadolu’dan, kimisi adanın güneyinden buraya göç etmiş. Ayrıca bölgede yer alan Dipkarpaz ve Sipahi köylerinde Rumlar yaşıyor.
Karpaz sosyoekonomik gelişmişlik bakımından adanın en geri kalmış bölgesi. Yakın zamana kadar halkın temel geçim kaynağı tarım, hayvancılık ve balıkçılıktı. Fakat zamanla bu kaynaklar kurumaya yüz tuttu. Bu durum şehirlere göçleri tetikledi. Özellikle genç nüfus daha iyi bir gelecek kaygısıyla bölgeyi terk ediyor. Eğitimli nüfusun geri dönme imkânı zaten yok.
Karpaz coğrafi açıdan oldukça önemli bir jeopolitiğe sahip. İsrail’den Türkiye’ye uzanan kıyı şeridini bu bölgeden kontrol edebilmek olası. Yine, deniz yetki alanlarına sahiplik bakımından kritik bir değeri var.
Rum tarafı şimdiye kadar katıldığı tüm müzakerelerde Karpaz bölgesinin kendisine bırakılması için elinden geleni yaptı. Nihayetinde Annan Planı’nda Türk tarafı Karpaz’ı Rum yönetimine devretmeyi kabul etti. Açıkçası bu, tarihi bir hataydı.
Karpaz bölgesine şimdiye kadar ne Türkiye ne de KKTC adam akıllı sahip çıktı. Sanki “Rum’a verilecek toprağa niye yatırım yapalım” şeklinde üstü örtük bir anlayış var. Fakat Rum yönetimi tam tersi bir tavır içinde. Bölgede yaşayan vatandaşlarının sayısını artırmak için elinden geleni yapıyor, ciddi ekonomik destekler ve teşvikler sağlıyor.
Bölgenin becerikli vatansever muhtarları ve belediye başkanları işbaşında olmasa durum gerçekten içler acısı. Bu insanların gayretleriyle bölge halkının sorunları çözülmeye çalışılıyor. KKTC hükümetleri bölge halkını seçimden seçime hatırlarken, Türkiye’nin kurum temsilcileri ise konunun mahiyetini idrak düzeyinde henüz bir mesai harcamış değil.
Bölgeden bir yetkili şöyle diyor, “Karpaz bölgesine Rumların ve İsraillilerin gösterdiği ilgiyi ne KKTC ne de Türkiye gösteriyor. Seçimden seçime hatırlanıyoruz. Topraklarımızı satıp göç etmekten başka bir şansımız kalmadı.”
Başka bir yetkilinin görüşleri ise şöyle, “Rum tarafı Rumların sayısını artırmak için her türlü maddi yardımı yapıyor. Bizimkiler ise galiba bizim sayımızı azaltmak istiyor. Bu yüzden bizi burada tutacak herhangi bir proje üretmiyorlar. Lafa gelince Karpaz’ı Rum’a vermeyeceğiz diyorlar ama buna inanmak çok zor!”
Uzun yıllar bölgede öğretmenlik yapmış bir kişinin gözlemleri de şu şekilde, “gençlerin büyük çoğunluğu geri kalmışlığın farkında. Doğa güzel ama karın doyurmuyor. Gençler, gidenlerin kalanlardan daha iyi bir hayat sürdüğünü görüyor. Siyasilerin eylemleriyle sözleri uyuşmuyor. Ailelerinin kandırıldığına çokça şahit olmuşlar. Yol yok, altyapı yok, iş yok, planlama yok, umut yok, güven yok, gençler ne yapsın!”
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bize düşen, sorunların aktarılmasına aracılık yapmak ve tarihe not düşmek. Siyaset bilimciler, “devlet uzun soluklu düşünür” der. Karpaz halkı ve yöneticileri bu solukta bir nefes olmak için çırpınıyor. Umarız bu kısa ve öz yazı, bazı taşları yerinden oynatır, ezberleri bozar!