Allah’ın (cc) değer verip yarattığı insan, insan olma özelliklerine sahip olmalıdır tabii ki. Bu da ancak Allah’ın emrettiği hususlara yapışmak ve yasak kıldığı şeylerden de uzak durmakla gerçekleşir:
“- Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” (42 Şûrâ 37)
Günahın en üst zirvesi olan büyük günahlardan şiddetle kaçındıkları gibi en alt sınırı olan boş ve yararı olamayan şeylerden de uzak dururlar.
“- Onlar ki, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.” (23 Mü’minûn 3.)
Peygamber Efendimiz (sas) bir mübarek sözlerinde buna dair şöyle buyururlar:
“- Kişinin boş olan şeyleri terk etmesi, İslâm’ının güzelliğindendir.” (Tirmizî, zühd 11)
Yani iyi bir mü’min olabilmek ancak, günahların küçüğünden ve şüpheli olan her şeyden kaçınmakla, dünya ve ahirete faydalı işler yapmakla mümkündür.
Sahabe-i Kiram bu güzel sıfatlara en güzel örnektirler. Onlardan Enes (r.a) in şöyle dediği bize ulaşmıştır.
“- Siz, gözünüzde kıldan daha küçük görerek bir takım işler yapıyorsunuz. Halbuki biz Rasûlullah zamanında, bu işleri helak edici (sebep)lerden sayardık.” (Buharî, rikak 32.)
Sahabeyi gören insanlara yani tabiine böyle deniyordu sevgili kardeşlerim. Ya bizlerin hali ne olacak?
Şüphesiz akıllı insanlar nefsiyle meşgul olup onu hesaba çekenlerdir. Çünkü bilirler ki; onu kendi haline bırakmak mutlaka sınırların aşılmasına sebep olacak, Cenab-ı Hakk’ın koyduğu hududu çiğnetecektir. Bu hale gelen insan ise, nefsi karşısında acziyet göstererek yenilmiş ve âhiretini heder etmiş olacaktır.
Kâinatın Efendisi bunu şöyle dile getirirler:
“- Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz, nefsini hevasına tabi kılan ve Allah’tan batıl şeyler arzu edendir.” (Tirmizî, kıyâmet 25. Ayrıca bk. İbn Mace, zühd 31)
Önce de ifade ettiğimiz gibi bu mücadeleyi yapan insanlar tabii ki, büyük – küçük günahlardan ve hatta mekruhattan bile kaçınırlar. Meselâ; bize çok basit gibi gelse de; kıbleye karşı bile tükürmezler. Zira bu durum Efendimiz (s.a.v.) de vaki olmamıştır.
Bunlardan anlıyoruz ki; mü’minler Peygamberimizin mübarek sünnetine iyi yapışmalıdırlar. Zira hakiki bir mü’min olabilmek, günah ve şüpheli şeylerden kaçınabilmek, ancak bu yolla mümkün olacaktır. Zaten Cenab-ı Hakk kulunun haramları işlemesine asla razı olmaz:
“- Hiç şüphesiz Yüce Allah kıskanır. Allah Tealâ’nın kıskanması, Allah’ın kuluna haram kıldığı şeyi kişinin işlemesidir.” (Buhârî, nikâh 107; Müslim, Tevbe 36)
Bir kul ki; onu Rabbi yoktan var etsin, varlığından haberdar etsin, sonsuz nimetler bahşetsin, Hak ile batılı göstersin, kul da, Rabbi’nin taraftarlığını bırakıp şeytanın taraftarı olsun. Rabbi’nin razı olacağı şeyleri değil de, şeytanın sevineceği işleri yapsın. Olacak şey midir?
MÜ’MİN CANA KIYMAZ, ZİNA ETMEZ
Aslında Mü’min, Mevlâ’sının rıza makamını ister. Hedefi odur, oraya ulaşmak için gayret eder. Bu maksadı elde etmek için de, tabiî ki günahlardan uzak durur. Başta Cenab-ı Hakk’a şirk olmak üzere, her türlü günahtan berî olmaya azmeder:
“- Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar,
-ALLAH’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zinâ etmezler.
(Zira) bunları yapan, günahı (nın cezasını) bulur.” (25 Furkan 68)
Adam öldürmek ve zina etmek de onların hayat programlarında yoktur. Hakikaten mü’minler ne güzel insanlardır kardeşlerim. Rabbimiz bizlere de mü’min olmanın gerçek sıfatlarını kazanmayı nasip eylesin.
Tabiidir ki mü’min kişi insanların mallarını da haksız yere elde etmeye, gasp etmeye ya da çeşitli yollardan ele geçirmeye çalışmaz. Bütün bunların haramlığını Efendimiz (sas) şöyle ifade buyururlar:
“-Şüphesiz ki kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize haramdır.” (Müslim, Hac 194; Tirmizi, fiten 2)
Peygamber Efendimize, (sas), İslâm’ın ilk yıllarında mü’minler ve mü’mineler, akın akın gelip biat ederek neleri yapıp nelerden kaçınacaklarına dair söz veriyorlardı. Cenab’ı Hakk Habibine, kadınlardan nelere dair söz alacağına şöyle işaret buyuruyordu:
“-Ey peygamber! İnanmış kadınlar; Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinâ etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (60 Mümtehine 12)
Ayet-i kerimede altı tane büyük günah sayılarak İslâm’a girecek kimselerin, bunlardan uzak duracağına dair söz vermeleri gerektiği belirtiliyor. Yine buyurulur ki;
“-Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler,
Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar,
Namazlarını koruyanlar;
İşte bunlar, cennetlerde ikramlara mazhar kılınırlar.” (60 Mearic 32–35.)
Ayet-i Kerimelere dikkat edecek olursak, demek ki;
Mü’min, emanete hıyanet edemez,
Verdiği sözünden cayamaz, ona riayet eder,
Namazlarını kılmamış olamaz, vaktinde ve en iyi şekilde kılar. İşte mü’minler, işte kurtuluşa eren insanlar, işte hidayet ve rahmete erişenler… Eğer şaşar da bir günah işlerse hemen tevbe ipiyle beraber iyiliklere sımsıkı sarılır.
İşte buna binaen yine güzeller güzeli Sultanımız, mü’minlere şu tavsiyede bulunurlar:
“- Nerede olursan (ol) ALLAH’tan kork, işlediğin bir günahın peşinden onu mahvedecek bir iyilik yap. İnsanlara güzel ahlâklı olarak muaşeret et.” (Tirmizî, kıyâmet 25; İbn Mace, zühd 31)
MÜ’MİNLER İFFETLİDİRLER
Mü’minler tabii ki iffet ve hayâ sahibidirler. Bu iffetli hallerini de daima korurlar:
“- Onlar ki iffetlerini korurlar.” (23 Mü’minûn 5)
“- Irzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar,” olarak taltif edilirler. 33Ahzab 35.
“- Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ve ne de cimrilik ederler. İkisi arasında orta bir yol tutarlar.” (25 Furkan 67)
Burada dikkatimizi çeken bir hakikat ortaya çıkıyor o da; orta yol düsturu. Evet, gerçekten bu bir düsturdur ki, pek çok konuda bu prensibe uymayı emreder güzel dinimiz.
O seçkin kulların kaçındıkları bir başka günahı da Rabbimiz şöyle haber verir:
“-Onlar ki, yalan şahitlik etmezler. Boş bir şeye rastladıklarında vakar ile geçip giderler.” (25 Furkan 72)
Onlar hakikate gönülleri âşık olan insanlardır… Onlar ki, Hakk’a karşı kör, sağır ve dilsiz değillerdir…
Rab’lerinin yüce ayetleri hatırlatıldığı zaman, saygıyla teslim olurlar onlar:
“-Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.” (25 Furkan 73)
İşte bunun içindir ki günahlardan uzak kalırlar ve bilakis, hakkı gözeterek iyiliğe koşuşurlar. Yarışları ise hep bu yöndedir:
“-İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.” (23 Mü’minûn 61)
Zaten bu konuda Yüce Halık’ımızın teşvikleri vardır. Mü’min kullar ise ancak Allah’ın (c.c.) ve O’nun Sevgili Rasûlü’nün emir ve tavsiyelerine riayet ederler:
“-İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun; Çünkü Allah’ın cezası çetindir.” (5 Maide 2.)