Yunanistan’ın Kathimerini gazetesinde yer alan habere göre Rum lider Nikos Anastasiadis, KKTC’ye doğalgaz satışından pay vermeyi teklif etmiş. Rum lider bu teklif vasıtasıyla, Kıbrıs sorununda yeniden diyalog kurulmasını amaçlıyormuş. Habere göre 9 Ağustos tarihli liderler görüşmesinde Anastasiadis bu teklifi Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya sözlü olarak iletmiş ve ardından teklif yazıya dökülmüş.

Anastasiadis Aralık 2018’de Kıbrıs’ın doğal zenginliklerinin paylaşımının nüfus oranı üzerinden yapılabileceğini ileri sürmüştü. Daha sonra Mart 2019’da Rum Meclisi “Milli Hidrokarbon Fonu” yasasını kabul etti. Yasaya göre doğalgazın ticaretinden elde edilecek tüm gelirler, sadece rezervin güçlendirilmesi ve bu alanda yeni yatırımlar yapılmasına harcanacak ve Kıbrıslı Türklerin payına düşen kısım da bu fonda tutulacak. Rum tarafına göre, bu yasayla Kıbrıslı Türklerin hakları güvence altına alınıyor.

Güney Kıbrıs’ın yukarıdaki teklifler çerçevesinde ciddi bir fedakârlık yaptığını düşünmesi oldukça ilginç. Çünkü doğalgaz konusunda esas mesele gelir paylaşımı değil, yetki paylaşımı. Adanın eşit siyasi ortağı statüsündeki Türk tarafının asli talebi, doğal zenginlikleri birlikte yönetme yetkisidir.

Madem Kıbrıslı Türkler adanın eşit siyasi ortağı olarak kabul ediliyor, birlikte yeniden bir ortaklık için müzakereler yürütülüyor, o zaman Kıbrıslı Türklerin haklarını neden Kıbrıslı Rumlar gözetmeye kalkıyor? Bıraksınlar, Türkler kendi haklarını kendileri gözetsin!

Rum yönetiminin yaptığı tüm teklifler azınlık haklarının korunması çerçevesindedir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Kıbrıs Türkleri adanın ortak sahibi ve egemen eşitidir. Bu yüzden doğal kaynaklar konusunda ancak azınlıklıklara sunulabilecek teklifleri kabul etmeleri mümkün değildir. Başka bir ifadeyle Kıbrıslı Türkler için söz konusu olan para değil, Doğu Akdeniz’de gasp edilen egemenlik haklarının iadesi. Mesele bu kadar basit.

Şayet Rum tarafı adada kalıcı ve adil bir çözüm umut ediyorsa, o halde vakit kaybetmeden egemenliği ve adanın zenginliklerini, kendileri kadar hak sahibi olan Kıbrıs Türkleri’yle paylaşma yönünde ciddi bir irade ortaya koymalıdır.

Anastasiadis, siyasi eşitliğe dayanmayan her teklifin kabul edilmeyeceğini iyi bilmesine rağmen, neden bu türden teklifleri yineleyip duruyor? Acaba statükodan vazgeçmek mi istemiyor; yoksa “Türk işgali” masalını devam ettirmek mi istiyor?

Sorunun cevabı ne olursa olsun, hiçbir koşulda Kıbrıs Türklerinin egemenlik hakları görmezden gelinemez. Rum tarafı da çok iyi biliyor ki hiçbir para egemenliği satın almaya yetmez. Bu yüzden Kıbrıs’ın deniz yetki alanlarında şirketlerin araştırmalar yapması, ruhsat işlemleri gerçekleştirmeleri ve sondaj faaliyetlerinde bulunmaları gibi eylemlerin tamamı adanın egemenlik haklarıyla sıkı sıkıya bağlıdır ve bu hak, Rumlara olduğu kadar Türklere de aittir. Dolayısıyla bu egemenlik haklarından vazgeçmek veya bunları pazarlığa konu etmek ihtimal dışıdır.

Türkiye’nin tüm gücüyle ve de tek başına Doğu Akdeniz’de var olmaya çalışmasının en önemli sebebi, hem kendisinin hem de Kıbrıs Türkleri’nin gasp edilmeye çalışılan egemenlik haklarını müdafaa etmektir. Yoksa Anastasiadis’in iddia ettiği gibi ne bir provokasyon ne de bir işgal.