İsrail’in Gazze’deki sivillere yönelik katliamı bir haftalık aradan sonra yeniden başladı. Bu katliam sırasında bugüne kadar 15 bin 242 sivilin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Bu kayıpların yüzde 75’ini bebekler, çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. Gazze şehrindeki binaların neredeyse yarısı bombalandı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan beri dünya bu kadar kısa sürede bu derecede bir sivil, kadın, çocuk ve bebek katliamına ve yıkıma şahit olmadı. Gazze şehrine atılan mühimmat, üç atom bombasına eş değer. Bu operasyonun temel hedefinin, askerî olmaktan ziyade ne pahasına olursa olsun ayrım gözetmeden tüm Filistinlileri cezalandırmak ve intikam almak olduğu çok net.

Daha önceki bir yazımda belirttiğim gibi İsrail’in bugün Gazze’de uyguladığı ve geçmişte ilk defa 2006 yılında Lübnan’da uyguladığı Dahiya doktrini tam olarak da bunu öngörüyor: Tüm sivil altyapının ve şehirlerin, sivil kayıplar tamamen göz ardı edilerek vurulması…

Bugün İsrail’in Gazzede yaptığı katliamın ve gerçekleştirdiği yıkımın birincil hedefi, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı ile yerle bir olan dokunulmaz devlet imajını ve askerî caydırıcılığını her ne pahasına olursa olsun yeniden tesis etmek. Zira 7 Ekim’deki fiyaskonun İsrail tarihinde başka bir örneği yok. Bundan dolayı İsrailli karar alıcılar, savaş başlarken İsrail ordusuna yönelik tüm kısıtlamaların kaldırıldığını ve hiçbir askerin operasyon sırasındaki eylemlerinden dolayı sorumlu tutulmayacağını açıktan ilan ettiler. Bu, Filistinlilere yönelik katliama açıktan izin vermek manasına geliyordu.

İsrail’in ikincil hedefi; ürettiği terör, korku ve dehşet üzerinden Filistinlilerin direnme iradesini kırarak Gazze halkının Hamas’a karşı ayaklanmasını sağlamak. Siyaset bilimi literatürüne bakacak olursanız böyle bir politika haddizatında terör olarak tanımlanıyor. Zira terör örgütleri de terör saldırıları ile yarattıkları korku ve dehşet üzerinden, bir toplumu kendi hükûmetine baskı yapmaya zorlayarak siyasi hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bundan dolayı birçok uzman haklı bir şekilde, İsrail’i terör devleti olarak tanımlamaktadır.

Bugün İsrail’de yayınlanan +972 ve Local Call adındaki muhalif gazetelere sızan bilgilere göre, İsrail ordusunun geçmişte sivillere karşı uyguladığı katliamları yeni bir boyuta taşımasının arka planında yapay zekâ uygulamaları var. İsrail ordusunun kullandığı Habsora” adı verilen yapay zekâ uygulaması, Filistinlilerle ilgili toplanan milyonlarca datayı analiz ederek her gün bombalanacak 100 hedef belirliyor.

Bir İsrail ordu yetkilisi utanmadan, “Tarihte ilk defa her gün ordumuzun bombalayabileceğinden daha çok hedefi belirliyoruz.” diyor. Buna bakarak sakın bu hedeflerin meşru askerî hedefler olduğunu zannetmeyin. Zira Hamas gibi gerilla savaşı veren bir yapının bu kadar askerî tesisinin olması mümkün değil. İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaş politikasını Hamas’ın bir şekilde temas ettiği ya da selam verdiği her şeyi, sivil kayıplara bakmaksızın bombalamak” olarak tanımlayabiliriz.

İsrail ordusu yetkililerinin verdiği bilgilere göre, İsrail ordusu Gazze’de bombaladığı hedefleri dörde ayırmış durumda.

  • 1) Taktik hedefler: Belirlenmiş askerî hedefler
  • 2) Tüneller ve yeraltı hedefleri: Sivillerin yaşadığı binaları çökertme ve öldürme pahasına bu hedefler de vuruluyor.
  • 3) Baskı uygulamak için vurulan hedefler (Power Targets): Yüksek katlı binalar, okullar, hastaneler, fırınlar, bankalar, hükûmet binaları vb.  Bu hedefleri vurmanın amacı, Filistinlileri cezalandırmak ve iradelerini kırarak Hamas’a karşı ayaklandırmak.
  • 4) Hamas üyelerinin evleri: İsrail, üst düzey ya da alt düzey; askerî veya sivil görevde olmasına bakılmaksızın Hamas’a üye olan her bireyin ya da Hamas’a ait bir büro ya da tesisin olduğu tüm binaları, içinde kim olduğuna bakmaksızın tahrip gücü yüksek, tonluk bombalarla vurarak yıkıyor.

İsrail ordusunun kendi yayınladığı istatistiklere inanacak olursak vurdukları hedeflerin yarısından fazlası, Filistin halkının iradesini kırmak ve baskı uygulamak için bombaladıkları sivil yapılar. Yine basına sızan bilgilere göre, İsrail ordusu; her vurduğu hedefle ilgili, ne kadar sivil kayıp olacağı konusunda neredeyse kesin rakamlara sahip. Örneğin içinde Hamas’a üye bir ismin olduğu sivil bir bina; o binada Hamas ile ilgili olmayan 100 kişi olsa da yerle bir ediliyor. Dahası üst düzey bir Hamas üyesi ile ilgili alınan bir sinyal istihbaratı noktasal hâle getirilmeden hızlıca bütün bir mahalle halkı bombardımana da tutuluyor. İsrailli bir yetkili, bunu, kitlesel suikast politikası olarak nitelendiriyor.  Bir diğer yetkili ise “Eğer bir bombardımanda üç yaşında bir kız çocuğu ölecekse onu İsrail ordusu biliyor ama bu ikincil bir kayıp olarak görülüyor.” diyor.

Bütün bunların açık bir savaş suçu olduğu belli ve her şey dünyanın gözleri önünde oluyor. İşte burası sözün tükendiği nokta.