Millî İstihbarat Akademisi geçenlerde “İsrail’de Radikal Sağ” başlığıyla oldukça önemli bir rapor yayınladı.

İsrail’in geçmişteki ve bugünkü saldırganlığını daha iyi anlamaya yarayacak, işgalcilerin geleceğe yönelik planlarına ışık tutacak bu önemli rapor “vadedilmiş topraklar” motivasyonuyla hareket eden fanatik Yahudilerin İsrail toplumu ve politikaları üzerindeki etkisine dikkati çekiyor.

Açık kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan raporda, öncelikle klasik sağ-sol ayrımının İsrail siyasi yelpazesini tam olarak ifade edemeyeceği belirtilerek “geçmişte ve günümüzde solcu-liberal olarak sınıflandırılan İsrailli siyasetçilerin Filistinlilere yönelik katliamlar ile sürgün faaliyetlerini desteklediği ve bazılarının bizzat bu şiddetin uygulayıcısı olduğu” hatırlatılıyor.

Özetle ifade etmek gerekirse İsrail siyaseti aşırılar ve daha da aşırılar tarafından oluşturuluyor.

Holokost’un yol açtığı travmayla “Yahudilerin gideceği hiçbir yer olmamasındansa küçük de olsa bir ülkelerinin olması iyidir” düşüncesiyle hareket eden “dindar siyonizm”in teritoryal maksimalizm hedefinin 1967’deki savaşlardan ve Doğu Kudüs’ün işgal edilmesinden sonra yeniden ortaya çıktığına işaret edilen raporda, söz konusu hedef ile “Yahudi yerleşimi” adı altında gerçekleştirilen toprak gasbı ve işgal altındaki Filistin topraklarına gelen Yahudi göçmenlerin kurdukları siyasi partiler arasındaki ilişki anlatılıyor.

İsrailli aşırı sağcıların en önemli hedeflerinden biri “vadedilmiş topraklar” üzerinde “Büyük İsrail” devletini kurmak ise diğeri de Mescid-i Aksa’yı yıkarak enkazı üzerinde ‘Üçüncü Tapınak’ı inşa etmek.

Raporda, İsrail’de faaliyet gösteren 30’dan fazla radikal grubun ortak hedefinin “Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e dek tüm toprakların Yahudileştirilmesinin ardından Kudüs’te en son Romalılar tarafından MS 70 yılında yok edilen Üçüncü Tapınak’ı yeniden inşa ederek İsrail teokrasisini ilan etmek” olduğu belirtiliyor.

İsrail hükûmetinin desteğiyle hareket eden gruplar, bu hedefe giden yolda aşamalı olarak mesafe katetmek için ilk başta Mescid-i Aksa’nın mevcut statüsünü emrivaki ile değiştirmeye çalışmaktadırlar.

Doğu Kudüs’ün 1967’de işgal edilmesinin ardından İsrail ve Ürdün arasında imzalanan anlaşmaya göre Mescid-i Aksa’da sadece Müslümanlar ibadet edebilirler.

İsrail polisinin yoğun güvenlik önlemleri altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyen Yahudi yerleşimcilerin amacı baskınları olağanlaştırarak Mescid-i Aksa’nın Yahudiler ve Müslümanlar arasında ikiye bölünmesini sağlamak.

Netanyahu hükûmetindeki fanatik isimlerden Itamar Ben-Gvir, Mescid-i Aksa’nın statüsünün değiştirilmesini ve Yahudilerin Mescid-i Aksa’da ibadet etmelerine izin verilmesini isteyenlerin başında geliyor.

İsrail’deki radikal sağın nüfuzunu artırmak için kullandığı araçlardan biri de sivil toplum kuruluşları.

Millî İstihbarat Akademisi’nin takdire şayan raporunda o STK’lar ve faaliyetleri, ayrıca Knesset’teki radikal sağcı partiler ve önde gelen figürleri hakkında da bilgi veriliyor.

İsrail’de her geçen gün daha da güçlenen radikal sağın gelecek perspektifini anlamadan ya da göz ardı ederek çözümden ve barıştan bahsedenler havanda su dövmekten başka bir şey yapmamaktadırlar.