Yaklaşık bir ay kadar önceydi. Bu Korona virüsü mevzu, gündemimizi henüz daha bu kadar meşgul etmiyordu. Ben de güneşin sıcak yüzünü göstermesini fırsat bilip soluğu en yakın parkta almıştım. Oturduğum bankın hemen arka tarafında orta yaşlarda iki vatandaş hararetli bir şekilde tartışıyorlardı. İster istemez kulak misafiri olmuştum. Meğerse işletme sermayesi olmadan ‘elin taşı ile çayın kuşunu vurmak’ isteyen esnaf kardeşimiz, yaptığı işi iyice eline yüzüne bulaştırmış da onu dert yanıyormuş. Boğazına kadar borca batıp, faiz sarmalı ile de kıpırdayamaz hale gelen bu esnaf kardeşimizi ötekisi de teselli ediyor ‘’Arkadaşım valla senin işin Allah’a kalmış!’’
Kıymetli dostlar ötekinin söylediği son cümleyi duyunca birden yüreğim daraldı. Kendi kendime dedim ki ‘çok yazık çivisi çıkmış’ bunların. Allah aşkına berikinin durumuna, ötekinin dediği lafa bir bakın! Herif hiç utanıp sıkılmadan ‘olmaz artık bu iş bittin sen’ demek istiyor. Kocaman kocaman adamlar ya! Tenekeden tayyareler! Sanki her işi kendileri hallediyorlar da bazı durumlarda iş Allah’a kalıyor! İşler iyice sarpa sarınca, işin olmayacağını aklı kesince ‘’İşin Allah’a kalmış!’’ öyle mi? Sanki Allah (c.c) sadece böyle umutsuz vakalarda devreye giriyor? Allah’a kalmamış bir iş var mıdır acaba? İşimiz Allah’a kaldı demek, Allah’ı son çare olarak görmektir. Bu da fıtrata tamamen terstir. Vela havle, Vela kuvvete! Allah korusun dostlar bu durum insanı şirke kadar sürükleyebilir…
Bir milletin varlığı, milli ve dini değerlere bağlıdır. Esasen yukarıdaki örnekteki bu adamların durumu geldiğimiz noktanın küçük bir özetidir. Yaklaşık bir asırdır, varlığımıza göz diken ve bizi tarihten silmek isteyen ‘Türk ve İslam düşmanlarının’ alayı, değerlerimizi yıpratmak ve unutturmak için ellerinden gelen ne varsa hepsini yapmışlardır. Özellikle de dini değerlerimize savaş açarak bizleri ruhsuzlaştırmak ve boş bir çuval haline getirmek için her şeyi denemişlerdir. İnanın tarihte milli ve manevi kimliğiyle bu kadar oynanan, değerleri bu kadar yozlaştırılan, başka bir millet olmamıştır! Milletimizin kimliği ve inancı üzerine oyunlar dün olduğu gibi bugün de hala devam etmektedir. Televizyonlarda yayınlanan dizilerdeki çarpık ilişkiler, dini değerlerimize ve kültürümüze aykırı davranış ve söylemler, bunun apaçık delilidir.
Değerlerimizi değersizleştirip koca bir nesli algı suikastlerine kurban ettiler. Şöyle maziden bu tarafa bir bakın hele, komedi kıvamında bize neler etmediler? “Hoca camide!” diyerek din adamlarımızı küçümseyenler onları; cinci, muskacı, rüşvetçi göstererek aklımızla alay etmediler mi? Mübarek üç ayların isimleri, Yeşilçam filmlerinin çakma şöhretlerince itibarsızlaştırılırken; ‘inek şaban, üç kağıtçı ramazan, kıllı recep’ figürleri ile zihinlerimize operasyon çekmediler mi? Peygamber efendimizin(sav) kızının ismini, hamam böceğine koyarak ve ‘Kara Fatma’ diyerek eğleşen müptezellerde bunlar değil miydi? Dolmuşçulara ‘Abbas’ kapıcılara ‘Cafer’ isimlerini takanlarda bunlardı. Deyin hele dostlar! ‘Ömrü hayatınızda içerisinde küfür olmayan ve değerlerimizi aşağılamayan bir komedi filmi izlediniz mi?’ Lafın düzünü konuşmak gerekirse dostlar ‘güldürürken öldürdüler’ alayımızı. Peki ya bunlara ne demeli? ’Güzele bakmak sevaptır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü. Yemeyenin malını yerler. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Atın ölümü arpadan olsun. Bal tutan parmağını yalar. Merhametten maraz doğar.’’ İşte böyle, zihinlerindeki zehirleri bize ait olmayan yanlış öğretiler ile yıllar boyunca damarlarımıza zerk ettiler.‘
Ez cümle demem o ki kıymetli dostlar; Allah bütün varlıkların sahibi ve Rabbi’dir. Allah’a dayanıp güvenmek, bu imtihan dünyasında insanı ayakta tutan tek şeydir. İşimiz her daim Allah’a kalmıştır. Her işimiz hatta her hareketimiz Allah’ın nezaretindedir. Bize O’ndan başka kimse yardım edemez! Allah dilerse olur, dilemezse olmaz. Son bir şey söyleyeceğim; ‘İşin Allah’a kalmışsa, olmuş bil!’
Selametle…