Son günlerde İran sokakları sıcak, kaynıyor. Daha doğrusu kaynatılıyor. Kaynatılıyor diyoruz çünkü İran’ı da biliyoruz, İran’ın gayrı resmi ortaklarını da…
İran’ın önünü açan, Acem emperyalizminin yayılması için göz yuman kim(ler)dir? Önce İran’a “yürü koçum kim tutar seni” dediler. İran da Acem emperyalizminin verdiği iştahla buna kayıtsız kalmadı ve alabildiğine yürüdü, yayıldı. Belli bir noktaya kadar bekleyip sonra bu durumu “müdahale” aracı olarak kullanmak için hamle peşindeler.
Bir hafıza tazelemesi yapalım. Saddam döneminde Irak’a gaz verip İran’ın üzerine salan kimdi? Sonra Saddam’a “üvey evlat” muamelesiyle yaklaşıp “reddi miras” yapan ve onu öldüren kimdi? Saddam öldü(rül)dükten sonra Irak’a, züccaciye dükkânına girer gibi talan, tarumar eden, “demokrasi” getiren kimdi? Irak’a “demokrasi” getirdikten sonra idaresini İran’a teslim eden kimdi? Bunların hepsini yapan kim idiyse, hâlihazırda İran sokaklarını kaynatan da o…
İki ay kadar önce şu cümleleri sarf etmiştim. “Ortadoğu’da mevcut idare(ci)lere karşı yürütülen planlar (Arap baharı) bölgeyi kangrene çevirdi. Mevcut idarecilerin gitmesi üzerine planlar yapılıyorsa (ki Batı tandanslıdır) mutlaka daha ağır sonuç ve sancılar vukuu bulacak demektir. Önce ‘bak şeytanı görüyor musunuz’ diyorlar (ki doğru şeytanlar) sonra daha büyük bir şeytanilik ikame ediyorlar, bölgemizi ateş alanına çeviriyorlar”. Ortada bir şeytani plan var, işliyor, işletilmesi devam ediyor. Libya, Mısır, Irak, Suriye, bugün de İran. Bugün Türkiye’yi de istediler ancak diş geçiremediler, ilk fırsatta tekrar deneyecekler.
İran’a olan bakışımız ortada. Kimlerle perde arkasında danışıklı dövüşler yaptığını, ihtirasları uğruna yaptığı bozgunculuğu, İslam alemine ne tür zararlar verdiğini biliyoruz. Ancak bu durum İran’ın (yönetiminin), Batı(l) senaryoları sonucunda devrilip evrilecek yeni durumun, coğrafyamız ve Müslümanlar için daha hayırlı olacağını göstermez. İran’a olan yaklaşımımız yüzünden “oh olsun” penceresinden bakarsak, yarın aynı durumun bizde yaşanması için yakılan ateşe benzin taşımış oluruz. Çözüm, İran’ı tevhid ve ittifak çizgisine çekip Batı(l) konsorsiyumunun planlarını artık akim bırakmak.
İran’da başlayan eylemlerden sonra FETÖ’nün eniği Michael Rubin, “Türk halkı acaba İranlılar yolsuzluk ve diktatörlüğe karşı zafer kazanırsa sessiz mi kalacak?” diye algı pazarında arayış içinde. ABD Başkanı Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun “Mesele ağaç değil hâlâ anlamadın mı?” tadında açıklamaları âdeta “demokrasi” getirmeyi salık veriyor. Gezi ve hendekistan dönemlerinde Türkiye’de nasıl ki Batı(l) devletlerin ajanları cirit atıyor idiyse bugün de İran sokaklarında aynı ajanlar cirit atıyor.
İran halkının haklı talepleri var elbet. Ancak bu talepleri vandallık yoluyla ve Batı(l) konsorsiyumunun arzusu doğrultusunda gerçekleştirmek Libya, Mısır, Suriye olmaya yol açar. Arap baharının başlangıcında estirilen pozitif enerjiye benzer bir enerjiyle “Acem baharı”nı başlatmak istiyorlar. Arap baharının neticesinde nasıl ki Ortadoğu’yu kangrene çevirdilerse, “Acem baharı”nın sonunda da aynı durumu düşünmekteler.
Eylemlerin ana teması gıda ve hayat pahalılığı, ekonomik sıkıntılar vs. diye veriliyor(du). Oysa “eylemciler” askeri savunma/silah üslerine, depolarına saldırıyor, ele geçirmeye çalışıyorlar. Bu durum, “eylem bahane, işgal etmek şahane” diye bas bas bağırıyor!
İran’da bir değişim, tekamül olacaksa bu Batı(l) konsorsiyumunun kontrol ve isteği doğrultusunda değil, İran halkının istek ve kontrolünde olmalıdır. Libya’ya, Mısır’a, Suriye’ye döndürülmeden olmalıdır.
Halihazırda İran’ın zayıf düşmesi, Suriye’de dengelerin ABD lehine değişmesi ve dolayısıyla Türkiye’nin de pozisyonunda güç kaybı yaşaması, terör koridoruna bir adım daha yaklaşılması demektir. Bu perspektiften bakıldığında da yaşananların menfii bir sonuç doğuracağı aşikâr.
Ressam Bob, “Şuraya da İranlı ‘Memoli’leri çizelim” demiş midir?!