Körfez’de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in Mısır’ı da yanlarına alarak Katar’la ilişkilerini kesmeleri üzerine birçok kişi bunun ABD Başkanı Donald Trump’ın işi olduğunu söylemişti.

Ben ise en başından beri söz konusu ülkelerin Katar’a karşı Amerika’yı kışkırttıkları ve bizzat kendilerinin Doha’yla problemleri olduğu düşüncesindeyim.

Çünkü Körfez ülkelerini yöneten insanların kafa yapılarını ve psikolojilerini biliyorum.

Nitekim Amerika’nın devreye girmesiyle sorunun çözüleceğini söyleyenlerin beklentileri boşa çıktı ve kriz hâlâ sona ermedi.

Kısa sürede ve kolay kolay da biteceğe benzemiyor.

Yine birçok kişinin aksine bu krizin bölge için hayırlı olacağına ve özgürlüğe susamış halklara yeni fırsatlar sunacağına inanıyorum.

Belki ileride bununla ilgili ayrı bir yazı yazar ve düşüncelerimi etraflıca anlatırım.

Suudi Arabistan gazetelerinden Ukaz, geçenlerde Körfez İşbirliği Konseyi’nin Aralık ayında Kuveyt’te yapılması gereken zirvesinin altı ay erteleneceğini yazdı.

KİK’in bu yılki zirvesinin Amerika’da yapılacağını ve Trump’ın Körfez ülkeleri liderlerini Davos’a çağıracağını öne sürenler oldu.

Suudi Arabistan’da Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’la görüştükten sonra Katar’a geçen ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, pazar günü Doha’da yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’ın krizi sona erdirmek için Katar’la görüşmeye henüz hazır olmadığını söyledi.

Tillerson’un bu açıklaması sürpriz olmadı.

Çünkü Riyad-Abu Dhabi ekseni, krizin patlak vermesi üzerinden aylar geçmesine rağmen hâlâ Katar’a boyun eğdirmek istiyor ve bunu başarabileceğine inanıyor.

Bu belirsizlik arasında Kuveyt Emiri Sabah El-Ahmed Es-Sabah, dün hem krizle hem de KİK’in geleceğiyle ilgili uyarılarda bulundu.

Katar krizinin ümit ettiklerinin aksine daha da büyüyebileceğini, bölgesel ve uluslararası sonuçlarının Körfez ülkelerine zarar verebileceğini belirten Es-Sabah, KİK’in çökmesinin Araplar’ın son işbirliği kalelerinin çökmesi anlamına geleceğini söyledi.

Kuveyt Emiri’nin uyarıları ve korkuları boşuna değil.

Bölgede ok yaydan çoktan çıktı.

Yaşananlar basit gelişmeler değil.

Büyük bir savruluşun ve ardından gelecek köklü değişimlerin ayak sesleri.

İsrail’in desteğini alarak bölgenin yeniden dizaynında rol kapmak isteyen sadece Barzani değil.

Kuveyt Parlamentosu Başkanı Merzuk El-Ğanim, geçenlerde Rusya’nın Petersburg kentinde düzenlenen Uluslararası Parlamentolar Birliği toplantısında “işgalci ve çocuk katili” olarak nitelediği İsrail heyetinden salonu terk etmesini istemiş ve İsrail heyetinin en tehlikeli terör türlerini temsil ettiğini söylemişti.

Arap ülkelerinin Tel Aviv’le ilişkileri geliştirme yönünde hızlı adımlarla ilerlediği bir dönemde gelen bu çıkış Arap sokağında adeta ikinci bir “one minute” olayı gibi coşkuyla karşılandı.

El-Ğanim’in İsrail hakkındaki sözlerinden de en çok “Arap Siyonistler” adı verilen kesim rahatsız oldu.

Müslüman Kardeşler başta olmak üzere tüm İslami hareketlere düşman olan söz konusu kesimin önde gelen isimlerinden biri de Suudi Arabistan asıllı İngiliz vatandaşı Osman El-Umeyr.

Geçenlerde Pensilvanya’da terör örgütü lideri Fetullah Gülen’i ziyaret eden El-Umeyr, Kuveyt Parlamentosu Başkanı’nın İsrail ile ilgili sözlerini eleştirdi.

El-Umeyr, daha da ileri giderek Türkiye düşmanlığını da işin içine kattı.

“Çocukları öldürmek, terör yapmak ve insan haklarını ihlal etmek İran, Suriye ve Türkiye gibi bazı komşularımızın da ortak özelliği” diyerek İsrail’i aklamaya çalıştı.

Önümüzdeki dönemde muhtemelen bu iki zihniyetin sık sık karşı karşıya geldiğini göreceğiz…