Eskiden AB diye, güçlü bir serseri çete vardı. Güçlüydü; çünkü mahallenin bütün sömürgecilerini aynı çatı altına toplanmışlardı. Birbirleriyle savaşmaktan vazgeçip, yan yana gelip başkalarına sataşıyorlardı. Ticaret, enerji gibi kritik yolların üzerinde siyasi pusulara yatıp, gelen geçenden haraç kesiyorlardı. Onlara kafa tutmaya kalkarsanız, PKK gibi kiralık katillere yevmiye karşılığında bebekleri öldürtüyorlardı. Çetenin dışında kalan bizim gibi ülkelere de “Sizi de çeteye alırız ama şu kurallara uyarsanız” diye numara yapıyorlardı.
Aradan yıllar geçti, bu serseri çete etkisini yitirmeye başladı. Bazı sömürgeciler -ki İngiltere bu sömürgecilerin şahı kabul edilir- “Ben çıkıyorum çetenizden” dedi. Başka üyeler ise “Acaba biz de mi gitsek” diye, kendi içlerinde köpüklenmeye başladı. En kötüsü ise kendini pazarlamak için kullandığı, demokrasi, insan hakları, gelişmişlik, çağdaşlık gibi zırvaları artık kimseye yutturamıyor. Bu palavraları yutturamadığı gibi, kendi içindeki bir sürü faşist parti artık numara yapmaktan vazgeçti; aynı ortaçağdaki ataları gibi açıktan faşistlik yapıyorlar. Hal böyleyken, bu AB’nin bilmediği şey ise eski parlak mafya günlerinin artık geride kaldığıdır. Yaşlandığının ve bir sürü mahallede sözünün geçmediğinin farkında değil.
Bu hasta ve ihtiyar mafyanın bir kurumu olan, resmi adıyla Avrupa Parlamentosu, 477 oyla kabul edilmiş bir tavsiye raporu hazırladı. Kati Piri tarafından yazılan bu raporda, ‘16 Nisan Anayasa Değişikliği Paketi’nin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde’ Türkiye ile üyelik müzakerelerinin ‘derhal ve resmen askıya alınması’ için AB devletleri ve Avrupa Komisyonu’na çağrıda bulunuluyor. Gerekçe ne peki? Kopenhag Kriterleri (!)
Nedir bu Kopenhag Kriterleri? 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, AB’ye adaylık başvurusu yapan ülkelerin karşılaması gereken kriterler güya. Aslında ‘işimize geleni alalım ama işimize gelmeyen bir aday olursa oylamak için elimizde bahanemiz olsun’ listesi. Sadece laf olsun diye yazılmış bir torba laf. Şu ana kadar hangi ülkeye uygulandı? Hiçbirine. Yunanistan neresine uyuyormuş bu kriterin? Bulgaristan, Hırvatistan, Romanya hatta Kıbrıs Rum Kesimi hangi kriterlere uyuyormuş? Fransa’nın mevcut durumunda da bu kriterlere ters durumlar var ama gıkı çıkmıyor hiç kimsenin.
Rapora bakıyorsunuz, iki konu var. Birincisi, Ermeni meselesi. İkincisi 16 Nisan Anayasa Halk Oylaması. Özetle; “Milletin sözünü dinlerseniz, halkın dediği yaparsanız, sizi almayız” diyorlar. “Diktatör olun, halkı dinlemeyin, tepeden inme olun” diyor yani. İyi de sen kimsin? Dedim ya, kendini hâlâ eskisi gibi kulak çekebilecek güçlü serseri zannediyor.
Şimdi AB’ye şunu demek lazım: “Demokrasiyi kavramamışsınız.” Çünkü Kati Piri’nin zırvaları o anlama geliyor. Çünkü siz, Türkiye’de halkın Anayasa’yı -hem de yüzde 85 gibi bir rekor katılımla ve sizin tarihiniz boyunca hiç kayda geçmemiş kadar yüksek bir demokrasi örneğiyle- değiştirmesine rağmen “Hükümet halkın verdiği kararı uygulamasın, bundan vazgeçsin, halkın kararı yok sayılsın” diyorsunuz. Bu tavır, AB’nin aslında ne kadar antidemokratik olduğunu ve giderek faşizme yaklaştığını gösteriyor. Öncelikle anlamınız gereken şey şu: “Türkiye’de hiçbir hükümetin, halkın verdiği kararın aksine hareket etme yetkisi yok. Burası Avrupa değil, burası Türkiye.”
Avrupa’nın anlamakta zorlandığı ya da işine gelmediği bir diğer konu ise teröristleri çok sevmesi. Her mahallesinde PKK dernekleri açıp, bebek katillerine silah ve para verip, himaye eden AB, giderek inandırıcılığını da sahte şöhretini de kaybediyor zaten. Bir uyarı raporu yazacaksa eğer AB, o raporu Almanya’ya yazsın mesela; 15 Temmuz gecesi, askerî darbe yapmaya kalkan faşist cuntacılara koynunu açan Almanya; 248 kişiyi katledip, 2 bin 500 kişiyi yaralayan, cuntacı, hain teröristlere koynunu açan Almanya; Türkiye’de öldürdükleri bebeklerle övünen PKK’lı teröristlere kucak açan Almanya.
Bence numara yapmaktan vazgeçin artık. Türkiye’den bakınca, yaptığınız numara korkunç derecede iğrenç kokuyor ve her geçen gün daha da mide bulandırıcı olmaya başladınız. AB, bu haliyle reklamlarında kullandığı slogandaki gibi bir ‘demokratik dayanışma örgütü’ değil, daha çok, kendini bir şey zanneden, yaşlanmış bir mafya. Yaşlı ve giderek yaşlanan…
Eski sömürgeci günlerindeki konfor masallarını da utanmadan anlatmaya devam eden, yaşlı bir serserinin yazdığı raporu, Türkiye hiçbir şekilde kale almayacaktır.