İlk tur seçim sonuçları muhalefet seçmeni ve millet ittifakında büyük bir şoka neden oldu.

Bu noktada özellikle ana muhalefet partisi olması açısından Cumhuriyet Halk Partisi ve seçmeni üzerinde durmak istiyorum.

Sahte anketler, sosyal medya manipülasyonları ve yankı odalarında kesin kazanacağına inandırılan CHP seçmeninin öfkesi büyük oranda Cumhur ittifakı seçmenine yönlendi-yönlendirildi. Böylece yenilginin esas sorumlusu olan Kılıçdaroğlu ve kliği iki hafta daha kazanmış oldu.

2002 yılından beri her seçim sonrası kullanılan “cahil halk, köylüler, makarnacılar, bidon kafalılar, kömüre oyunu satanlar” gibi hakaretler, bayat analizler havada uçuştu.

Fakat bu seferki nefret ayininin daha öncekilerden temel bir farkı vardı o da siyasi tercihleri yüzünden depremzedeleri bile hedef alarak çığırından çıkması oldu. Bundan dolayı da dönüp bir bumerang gibi CHP’yi vurdu.

CHP ise hem liderlik düzeyinde hem de kurumsal olarak bırakın ülkeyi yönetmeyi basit bir seçim akşamını bile yönetmeye hazır olmadığını bir kez daha kanıtlamış oldu.

Seçim akşamı yönetimi CHP açısından tam bir fecaatti.

Burada bir parantez açarak şunu belirtmek istiyorum bir önceki seçimde Muharrem İnce’nin ortadan kaybolmasından dolayı bütün fatura Muharrem İnce’ye kesilmişti. Fakat bugün görünüyor ki CHP kurumsal olarak da oldukça yetersiz durumda. Yani ortada yapısal bir sorun var.

Seçim akşamı önce Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu seçmenin karşısına çıktı ve gerçeği bilmelerine rağmen seçmenlerini bile isteye yanılttılar.

Daha sonra bu ülkenin cumhurbaşkanı olmaya aday olan Kılıçdaroğlu elinde bir A4 kâğıtla toplumun karşısına çıktı, oldukça sinirli bir şekilde birilerini suçlayıp sahneyi terk etti.

Siyasal iletişim ve liderlik açısından tam bir fecaatti.

Ne bir kuru teşekkür ne de süreçle ilgili soğukkanlı bir açıklama analiz yoktu ortada.

Liderler kazanırken de kaybederken de soğukkanlılıklarını, saygınlıklarını, dengelerini ve nezaketlerini korumak ve kitlelerini yönetmek zorundadırlar.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Kılıçdaroğlu bu sefer arkasına beş parti lideri ve iki belediye başkanını alarak toplumun karşısına çıktı, aynı garip tavrı orada da sürdürdü.

Zira boks tabiriyle seçmenden yediği yumrukla groke olmuştu, yani nakavt olmasa da sersemlemişti, muvazenesini kaybetmişti.

Ertesi günden itibaren olanlar ise tam bir trajedi.

Seçim öncesi kalp yapan, FETÖ ve PKK kelimesini dahi ağzına almayan Kemal Kılıçdaroğlu milliyetçi oylara ihtiyacı olduğunu anlayınca bir anda tuhaf bir şekilde masaları yumruklamaya ve yapay bir biçimde sert lideri oynamaya başladı.

Teşbihte hata olmaz Kılıçdaroğlu bu son altı günde bilgisayar oyunu oynarken, tecrübesiz ve acemi olduğundan sinirle bütün tuşlara basan bir çocuk gibi davranmaya başladı.

Kılıçdaroğlu aynı zamanda siyaset yapmanın herkese mavi boncuk dağıtmak olmadığı, siyasetçinin bir çizgisinin olması gerektiği, dolayısıyla bazı kesimleri, düşünceleri, ideolojileri karşısına alması gerektiği bundan dolayı da hesap makinasını eline alıp siyasi mühendislik yaparak yedi partinin oylarının toplanıp seçim kazanılamayacağını cümle âleme kanıtlamış oldu. Yani siyasette iki artı ikinin her zaman dört etmeyebileceği ve maliyedeki hesap uzmanlığı ile siyaset hesaplarının arasında dağlar kadar fark olduğu, aynı kuralların işlemediği Kılıçdaroğlu sayesinde bir kez daha görüldü.  

Kılıçdaroğlu’nun şu anda dışarıya verdiği görüntü, istikameti ve istikrarı olmayan, iktidara gelmek için vermeyeceği taviz ve söz olmayan, beceriksiz, yetersiz, hazırlıksız, ilk krizde yalpalayan, baskı ve stres altında dengesini kaybeden güvenilmez bir parti lideri imajı.

Bu savrulma büyük ihtimalle Kılıçdaroğlu’nun siyasi hayatındaki son savrulması olacak.

Bu savrulma aynı zaman da milletimizin derin ferasetiyle Kılıçdaroğlu’na teveccüh göstermemekte ne kadar haklı olduğunu da kanıtlamış oldu.