Bir zihniyet düşünün ki her dönemde “Acaba demokratlaşabilecek mi?” sorusunun muhatabı olmuş olsun… Evet, böyle bir zihniyet var; hem de bizim ülkemiz de.
Tek-Parti iktidarının sorgulanamaz dönemlerini “mecburen” dışarıda bırakarak “görece” soru sorulabilen 1946 ve sonrası üzerinden bir arayışı ifade edeceğim.
Hüseyin Avni (Ulaş) 1947 yılında ve özellikle de Marshall yardımları sebebiyle dayatılan “demokratikleşme” karşısında birtakım yumuşamalar göstermek zorunda kalan CHP için sorduğu; “Acaba CHP demokratlaşabilecek mi?” sorusu, görünürde şekil değiştirse de, mahiyeti itibariyle kendisini aynen korumaktadır.
Yapılan “değişim” vurguları inandırıcı gelmemiş, uygulamalar sloganların etkinliğini yok etmiştir. Sahiplenilmeye devam eden bir mazi, bugünün CHP’si için de aynı tesiri güçlü bir zeminde göstermeye devam ediyor…
O gün sorulan soru, 1960’larda “Sosyal Demokrat” çizgiye kaydığını ifade eden CHP için bu defa da; “Acaba CHP gerçek bir sol olabilecek mi?” sorusuna dönüşmüştür.
Malum soru, son yıllarda da özellikle Kılıçdaroğlu dönemi için ifade edilen “Yeni CHP” için de; “Acaba CHP’de değişim ve yenilenme mümkün mü?” şeklinde sorulmuş, sorulmaya da devam etmektedir.
Görünen o ki CHP, 1946’ya kadar zihinlerden, daha sonra ise açıktan hep aynı sorunun muhatabı olmuştur. Kısmen Ecevit dönemini istisna bırakmanın, bir hakkı teslim olacağına inancımla, bu soruları şahsen de sormaya devam ettiğimi ifade etmek isterim.
Peki, bu soruları soranlar hangi temele dayanıyorlar? İsterseniz onlardan birkaç örnekle iktifa edelim… Zira bu yazı hacim olarak daha fazlası için acizdir…
Anayasa’da, “Devletin dini, İslam dinidir.” maddesi 10 Nisan 1928’deki değişiklikle kaldırıldı ve laiklik ilkesi 1937’de anayasaya girdi. Bu gerçeği de göz önüne aldığımızda 1925 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, bugün CHP’nin hâlâ muhaliflerini suçladığı “irtica” gerekçesiyle kapatılmış olması çok ilginçtir. Bunun yanında; Ankara İstiklal Mahkemesi’nin “hükümetin dikkatini celp” olarak verdiği kararın, Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından “kapatma” olarak uygulanması da ayrıca ilgi çekicidir.Umumî Müfettişlikler eliyle her şeye tek-tiplilik vermeye çalışan bir iktidarın, tüm bu yaptıklarının kaydı bile bugünlere ulaşamamıştır. Daha çok hatıralar üzerinden ulaşan bilgilerle bildiğimiz bu yapının hafızası belli ki CHP’nin “göğsünü kabartacak” türden değildi. Bu sebeple de yok ekilmesi yolu seçilmiştir.Açık oy gizli tasnifleri, “sopalı” olarak adlandırılan uygulamaları, satılan camileri de bir çizgide geçemeyeceğimiz çok aşikârdır.Elitist, devleti kendinden başkasına reva görmeyen bir zihniyet “demokratik sol” da olamamıştır nihayetinde…
Geriye gitmeyi öneren, iktidarı dolayısıyla da devleti zayıflatmak isteyen her kalkışmada, başka bir lokomotifin katarı konumundaki bugünün CHP’si de maalesef “yeni” sloganına kimseyi inandıramamış görünüyor. İnandıramadıkça da inandırmanın yolunu “sokak hareketleri”nde aramaya ve dilini daha da marjinalize etmektedir.
Velhasıl hangi noktadan baksanız gönyeye alınamayan bir CHP var; demokrasi denen bu düzende bizim de bahtımıza bir CHP düştü… Ne diyelim!..
“Zeytin Dalı” harekâtında Ordumuza muvaffakiyetler dilerim. Rabbimden şehâdet makamına erenlere rahmet, yaralılara acil şifa versin duasıyla beraber, yakınlarına ve Ülkeme sabr-ı cemil niyaz ederim…