Akıl bir damla, gönül okyanustur…
-Osman Nuri Topbaş-
Sevebildikleri var insanın, sevemedikleri var. Sevmek zorunda kaldıkları, mecbur edildikleri, bildikleri, bilmedikleri, bilemedikleri hatta… Sonra merhameti var, hayreti ve hatta gayreti var nefsini zorladığı. Bazıları çok kızıyor kâri, çok şey söylüyor, her şeyi çok söylüyor. Bazı vakit oluyor anlatmamış olmayı diliyor insan. Mesela her vakitte sordukları sorular var aklımda, karşımda cehennemin kapısı önünde bekleyen melek gibi bekleyip de hesap soranların. Misal mi istiyorsun; pek çok kere “Batı” diyorlar, “Batı sana ne etti ki, ne oldu da bu denli öteliyor, iteliyor ve hatta iğreniyorsun?” Aslında iğrenmiyorum ama soran arkadaş böyle soruyor ve anlamamak için kıvranıyor anlattıklarımı. “İnsanları dışlıyorsun, ayrım yapıyorsun” diyor bana. Oysa ben insanlardan bahsetmiyorum bizden dediklerime de bulaşmış öldürmese de süründüren bir hastalıktan bahsediyorum. Sen ismine ne dersin bilmem, kimi buna aşağılık kompleksi diyor, kimi ihanet ve kimi cellâdına sevdalanmak. Bilmiyorum ve her zaman yaptığım ve kabul ettiğim şeyi bir kez de burada tekrar ediyorum. Ben ne bir insanı ne de bir topluluğu tamamen kötü olarak ne de tamamen iyi olarak kabul etmeye çalışmıyorum. Ve yazdıklarımı kimseye cevap vermek için değil en ziyade seninle sohbet etmek için yazıyorum. Bil isterim.
Biz kimiz ki ondan fazla bir şeyimiz olacak! Biz de yalnızca fakirlik fazla olur, yobazlık fazla olur, hastalık sonra, terör. Kötüler fazla olur biz de hep, kötülük fazla olur. Kötü her ne ise doğudadır, doğudandır ve hatta onlara göre bizim bu kötülüğümüz doğuştandır. Böyle demiyorlar mı? Ben mi yanılıyorum ya da mübalağa mı ediyorum? Etmiyorum kâri, etmiyorum. Hep eksik olan biz, fazla olan onlar. Buna inananlar var. Lakin ben sadece tek bir şeyden söz edeceğim, tek bir şeyin biz de olup da onlarda olmadığından.
Gönül kâri bu. Bizde var lakin onlarda gönül de yok ve hatta gönül kelamı dahi yok. Sen muhakkak biliyorsundur lakin ben tekrar edeyim. Hiçbir Batı lisanında bizim “gönül” dediğimiz kelimeye karşılık gelen bir kelime yok. Gönül diye bir manaları yok ki manayı kelimeyle giydirsinler. O sebeple bizi anlamıyorlar, o sebeple bizi anlayamıyorlar. O sebeple Fuzuli üstad onlar için kafiyeler uyduran bir şair sadece, o sebeple sana yobaz diyor, o sebeple itip kakıyor ve hatta aşağılıyorlar. Gönlü olmayanın aşkı da olmaz elbet. İşte bu sebepten aşk yoktur onlarda diyorum ben. İşte bu sebeple acıyorum aşksızlara. Ve hatta gönlü olmayana insan dahi demiyorum. Gönül yok ki süveyda olsun, süveyda yok ki sevda olsun, sevda yok ki iman olsun, iman yok ki Allah’ı olsun. Sonra korkuyorum söylediklerimden, ileri gittiğimden ve haksızlık ettiğimden bazen. Başka bir korkmak bu… Ta sinemden geliyor. Bu korkmak ne kalbin, ne aklın ne de bedenin işi; gönlüm var ki korkuyorum.
Sen bilir misin gönlü olmayan korkamaz, sen bilir misin merhameti olmaz ve şefkat duymaz gönlü olmayan ve hatta masum bir çocuk öldürülürken ağlamaz? Zira gönül, vicdan, iman bizde var. Onlarda sadece görünürse var bunlar. Görmediği bir şeye inanamazlar, inanamazlar.
İnan sen bana kâri. Gönlün var senin ve sen o var oldukça kıymetlisin. “Güç bende” diyenlerden daha kuvvetlisin…