İnsanların doğduğu yerleri bir daha geri dönememek üzere terk etmesi, ölümü göze alarak aç ve sefil bir şekilde yollara düşmesi, belirsizliğe doğru akıp gitmesi kolay bir şey değildir. Son yıllarda doğudan batıya doğru oluşan göçmen akını bir taraftan dünyanın dengesini değiştirecek boyutlara ulaşırken, diğer taraftan da ye yer yürek yakan trajedilere sahne olmaktadır.
BM Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre dünyada 276 milyon insan göçmen durumundadır. Yüzde 48’i kadınlardan oluşan göçmenlerin dünya nüfusuna oranı yüzde 3.5’tir. Bu oranın 166 milyonu Avrupa ve Asya’da yaşamaktadır.
Doğudan batıya doğru aylarca yollarda kalan, plastik botlar içinde denizlerde ölüme meydan okuyan bu insanların hedefleri, rahat bir yaşam için batı ülkelerine ulaşmak ve hayatlarını buralarda devam ettirmektir. Sadece 2015 yılı verilerine göre bu amaçla yollara düşen 1.8 milyon düzensiz göçmenin, bir milyonu deniz yolunu kullanarak hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır.
Her gün neredeyse haberlere konu olan göçmenler için Türkiye hedef ülke değildir. Doğudan batıya doğru kara ve deniz yolu güzergâhında ve kavşak noktasında olan Türkiye, göçmenler için batıya ulaşmada transit geçiş alanı olarak görülmektedir. Türkiye’de kalan göçmen sayısı çok da fazla değildir.
Göçmen akınında, göçmenlerin takip ettiği iki ana yol güzergâhı bulunmaktadır. Afganistan, Hindistan, Pakistan’dan başlayarak İran üzerinden Türkiye’ye ulaşan altı bin kilometre uzunluğundaki yol ve yine Somali, Etiyopya, Sudan, Mısır, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaşan güzergâhtır. Yani nereden gelirse gelsin göçmenler için Türkiye mutlaka geçilmesi gereken bir kavşakta bulunmaktadır.
Uzun ve meşakkatli yolları aşan göçmenler, eğer sağ salim Türkiye’ye ulaşabilirlerse, buradan da fırsatını bulduklarında kaçak olarak deniz veya kara yoluyla batı ülkelerine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Geçen yıl, Türkiye’nin kapıları açması ile Yunanistan sınırında yaşanan göçmen trajedileri bu hikâyenin bir parçasıdır.
1995-2013 yılları arasında Türkiye’de 174 ayrı ülkeden düzensiz göçmen yakalanmıştır. Dünyanın şu anda önemli bir sorunu olan düzensiz göçmen akınlarının büyük kısmı kırsal alanda yaşayan, geçinmekte zorlanan, daha rahat bir hayat için yollara düşen insan gruplarından oluşmaktadır.
Göçmen gruplarının geldikleri yerlere bakıldığında tamamının fakir veya iç savaş halinde olan ülkelerden olduğu görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin vatandaşlarının düzensiz göçler şeklinde aç ve susuz yollara düştüğü vaki değildir. Fakr-u zaruret içinde kıvranan ülkelerin neredeyse tamamı bugün göçün hedefi olan İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, Portekiz, Hollanda, Avusturya, Rusya, Çin gibi devletlerin geçmişte sömürgesi altına düşen ve hala da bu girdaplarda kıvranan ülkeler olduğu görülmektedir.
Sömürgeci ülkeler, tarumar ettikleri, altını üstüne getirdikleri, kaynaklarını talan ettikleri ülkelerden ilgilerini ve ellerini çekseler, göçmen dramlarının yaşanmayacağı tabiidir. İnsanca yaşamak için yollara düşen, ülkelerinin kaynaklarını sömüren devletlerin, kapılarına dayanan bu insanları geri çevirmeye hakları yoktur.
Fakat görüldüğü kadarıyla göçmenler, ulaştıkları batılı ülkelerden her türlü hakareti ve aşağılamayı görmektedirler. Hemen sınır komşumuz Yunanistan’ın savunmasız, aç ve sefil insanlara yaptıklarını günlerce televizyonlardan takip ettik.
300 milyona yakın insanın Avrupa ve Asya’da göçmen durumunda olması ve bu hareketin gün geçtikçe katlanarak devam etmesinin anlamı şudur: doğudan batıya doğru milletlerin ve devletlerin yapısı ve şekli değişmektedir. Elli yıl sonraki Fransa, İngiltere, Almanya velhasıl batı, kültürel olarak çok farklı olacaktır.
Her şeyin bedeli vardır.