İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) büyük şirketleri belirlediği araştırmasına göre, Türkiye’de her beş büyük şirketten birisi gıda sektöründen.

İSO’nun açıkladığı “Türkiye'de sanayinin en büyük firmaları” listesinde gıda sektörünün hâkimiyeti göze çarpıyor. Türkiye'nin 500 büyük şirketi listesine gıda sektöründen 100 şirket girmeyi başardı.

En büyük 500 şirket 24 sektörde toplanmış. En fazla şirketin yer aldığı gıda sektörü, önceki yıla göre altı adet artmış.

İSO 500'de en çok şirketle yer alan gıda sektöründeki 100 işletmenin üretimden satışları 780,5 milyar lira olarak gerçekleşmiş.

Kısacası, gıda sektörü Türk ekonomisine can suyu olmaya devam ediyor.

Gıda sektörünün önü açık. Sektörün daha da büyümesi mümkün. Türkiye’de bu potansiyel var; iş gücü, ham madde tedariki, üretim kapasitesi, rekabet şartları, lojistik, pazara ulaşım… Bütün şartlar lehimize çalışıyor.

Böylesi bir durumda fren yapmadan büyümeye devam etmeliyiz!

Türkiye bal bayramına hazırlanıyor

Bal üreticileri için bir yılın emeğini alabilecekleri zaman dilimi gelip çattı. Arıcılar bal hasadı heyecanı yaşıyor. Türkiye bal bayramına hazırlanıyor.

Son dönemde arıcılığa gösterilen ilgi, verilen destekler, bal ormanlarının sayısında yaşanan artış, gezgin arıcıların önündeki engellerin azalması, arıcıların daha bilinçli ve daha sorumlu çalışması bal üretiminde artış yaşanmasına sebep oluyor.

Türkiye tam bir bal cenneti. En kuzeydeki Kaçkar Dağları’ndan en güneyimizde yer alan Toroslar’a, Artos’tan Dumanlı yaylalarına kadar geniş bir coğrafyada endemik bitki zenginliğine sahibiz. Bu zenginlik kendisini bal üretiminde gösteriyor.

Ortalama bin ila 3 bin rakım arasında değişen yaylalarda bulunan zengin bitki çeşitliliği, bal verimini ve kalitesini olumlu anlamda etkiliyor.

Peki ya bal fiyatları?

Arıcılar iyi balın geçen yıl 350-450 lira bandında satıldığını, bu yıl piyasa şartlarına bağlı olarak fiyatların güncelleneceğini ifade ediyorlar.

Emtia piyasalarında ters rüzgâr esiyor!

Önceki zamanlarda da çokça gündeme getirdim…

Dünya, Fed’in para politikasına göbekten bağlanmış vaziyette. Burada belirsizlik devam ettirildikçe yatırımcı kaybetmeye devam ediyor.

Yatırımcı kaybediyor, tamam! Peki tüketici ne durumda? Tüketici de kaybediyor. Örneğin, soya fasulyesinin kile başına fiyatı, 11,1325 dolarla Kasım 2020'den bu yana en düşük seviyeyi gördü. Gördü görmesine de bu düşüşü tüketicinin cebi bir türlü görmedi!

Neyse…

Mevsim geçişleri ve bu geçiş sürecinde yaşanan değişimler gıda ve tarımın geleceğine direkt etki ediyor. Yağış vb. koşulların iyi seyretmesi tarımsal üretimi olumlu etkilediği için fiyatlar genel olarak aşağı yönlü seyretti.

Chicago Ticaret Borsası’nda kile başına fiyatlar, buğdayda yüzde 8,4, mısırda yüzde 3,6, soya fasulyesinde yüzde 2,6 azalırken sadece pirinçte yüzde 0,1 arttı.

ABD'de devam eden buğday hasadının üretime yönelik endişeleri azaltmasıyla buğday fiyatları sert düştü. Kuzey Amerika ve Avustralya'da mevsimsel koşullar iyileşmeye devam ediyor.

Rusya ve Ukrayna'nın kurak bölgelerinde yağışların başlaması da buğday ve mısır fiyatlarını aşağı yönlü etkiledi.

Brezilya ve Vietnam'daki kurak hava koşulları kahve fiyatlarının yükselmesine neden olurken Brezilya'da üretimin artmasıyla şeker fiyatları düştü.

Üretimde fiyatlar aşağı yönlü seyrederken tüketici fiyatları yüksek kalmaya devam ediyor. Hem dünyada hem de Türkiye’de gıda fiyatları yüksek seyrediyor.

Peki bunun nedeni nedir? Bu durumdan kimler kazanıyor; ya kaybedenler?

Nedeni ortada!

Fed üzerinden dünyaya “güçlü dolar” mesajı vermek isteyenlerin tekelci yaklaşımları… Tüketici fiyatları işte bu yüzden hep artış eğiliminde. Kazanan küresel baronlar; kasa her zaman kazanıyor anlayacağınız. Bu durumda doğal olarak insanlar kaybediyor.

İllüzyona maruz bırakılıyoruz; var olan bir nesneyi bize yok gibi anlatıp/gösterip cebimizde ne varsa alıyorlar.

Daha açık bir ifadeyle alenen soyuluyoruz!