Önümüzdeki haftalarda Türkiye için iki büyük gelişme yaşanacak. 5 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşecek. 9 Ağustos'ta ise Türkiye'nin derin sondaj gemisi Abdülhamid Han Akdeniz'deki ilk görevine uğurlanacak. Peki bu gündemi nasıl yorumlamak gerekiyor?
Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rus mevkidaşı Putin ile görüşmesi meselesine değinelim. 19 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Reisi ile Tahran'da gerçekleştirilen üçlü zirvede bir araya gelmişlerdi. Sonrasında Türkiye'nin girişimiyle İstanbul'da tahıl ürünlerinin Ukrayna limanlarından sevkiyatına ilişkin belge, Türkiye, Rusya, Ukrayna ve BM arasında imzalanmış, Türkiye'nin başarısı bütün dünya tarafından takdirle karşılanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile yeniden görüşerek öncelikle Suriye konusunu, tahıl koridorunu ve Rusya-Ukrayna savaşını ele alacak. Tahran ziyareti, Ukrayna savaşının başladığını günden bu yana Putin'in yurt dışına gerçekleştirdiği ikinci resmi ziyaretti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise o zamandan bu yana Putin ile en sık görüşen liderlerden biri. Türkiye tahıl krizi gibi tüm dünyayı yakından ilgilendiren bir meseleyi çözmek için attığı başarılı adımlarla bir kez daha dünya gündemine girmeyi başardı. Tabii ki bir diğer önemli gündem maddesi de Türkiye'nin Suriye'ye gerçekleştirmeyi planladığı yeni askeri harekâtını ne zaman başlatacağı. İngiliz Financial Times Türkiye'nin Suriye'deki varlığını “Türkiye'nin Suriye'deki büyük planı nedir?” başlıklı bir yazıda detaylıca ele aldı. Türkiye'nin daha önce başarıyla gerçekleştirdiği üç askeri operasyonlar NATO müttefiklerinden ve AB ülkelerinden destek görmediği gibi, söz konusu ülkeler PKK/ YPG'yi “DEAŞ ile mücadelede müttefik” statüsüne koydukları için Türkiye terörle mücadelesinde yalnız bırakılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni askeri harekât öncesi Suriye'deki etkisi hala güçlü olan Putin ile iş birliği ve diyaloğu güçlendirmek istiyor gibi gözüküyor. Ancak şimdilik ne Rusya ne İran bu konuda tam anlamıyla ikna edilmiş gibi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda teröristleri bölgeden temizleme noktasında ne Rusya ne de ABD’nin sözlerini tuttuklarını hatırlattı. İran da Türkiye'nin tam manada yanında yer almazken bir de Irak'ta 9 sivilin öldüğü saldırıdan Türkiye'nin suçlanması akıllara “Türkiye'nin yeni askeri harekâtını kim(ler) engellemeye çalışıyor?” sorusunu getiriyor.
İkinci büyük gelişmeye değinmek gerekirse Türkiye, Suriye'de olduğu kadar Doğu Akdeniz'de de Yunanistan'ın bütün kışkırtma ve provokasyonlarına rağmen hak ve çıkarlarını sonuna kadar savunmakta kararlı. Türkiye'nin daha önce bölgede gerçekleştirdiği sondaj faaliyetleri başta Yunanistan olmak üzere AB'nin tepkisini çekmiş, AB Türkiye'ye bu nedenle yaptırım bile uygulamıştı. 2020 yılında, ilk olarak 2002 yılında başlayan ve 2016 yılından bu yana yapılmayan istikşafi görüşmeler, 5 yıl aradan sonra tekrar gerçekleştirilmiş, bu durum iki komşu ülkenin ilişkilerinde yeni bir dönem başlayabileceğine dair ümitleri yeşertmişti. Akabinde Mart ayında gerçekleşen Erdoğan-Miçotakis görüşmesi geleceğe dair ümitleri pekiştirmişti. Ancak Yunanistan'ın ikiyüzlü tutumu, araya sürekli AB ve ABD'yi sokması sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan Miçotakis ile bir daha görüşmeyeceğini açıkladı. Böyle bir ortamda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetlerinin gerginliği daha da artıracağını tahmin etmek zor değil.
Peki Türkiye Yunanistan ile savaşa girer mi? Her iki ülkenin de önemli turizm gelirleri elde ettikleri yaz aylarında böyle bir ihtimalin gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum. Zaten pratikte zor gözüken bir ihtimal teoride de iki NATO ülkesinin - en azından kısa vadede- savaşa girmesinin zor olacağını düşündürüyor. Öte yandan önümüzdeki aylarda asıl büyük gelişmelerin Suriye'nin kuzeyinde yaşanacağını tahmin etmek zor değil. Türkiye hem göç sorununa bir çare bulmak hem de kendi sınırlarını korumak için 2023'e cesur ve kararlı adımlarla girmeli.