“Kendini garantiye almak” diye bir şeyden bahsediyor bazıları. Nasıl oluyor ve nasıl alınıyor kimse tam olarak anlatmıyor aslında. Hatta bence anlamıyorlar da. Ama yine de ısrarcılar bu “garantiye alma” meselesinde ve her işlerini buna göre ayarlamaya çalışıyorlar.
Oysa ben işini Allah’a bırakmış, “Alan Sen’sin, veren Sen’sin, kılan Sen; Ne verdinse odur dahi ne’miz var” fehvasınca yaşayanlara hayranım. Gayreti de elden bırakmayıp elbette ama yine de her ne olursa olsun vereninin kim olduğunu, sahip olanın kim olduğunu ve “garantiye alma” işinin pek de mümkün olmadığını bilen ona göre yaşayan insanlar benim için daha mühim.
Merhum Muhsin Başkan “Bakın yoldan geliyoruz, şimdi de yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da oturanın da garantisi yok. Ruh bir saniyelik… Kün dendi mi bir solukluk ve bitti.
…Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok” demişti. Büyük söz bana sorarsan. Ve tam kitabın ortasından söylenmiş.
…
Geçenlerde bizim mahallenin abileri ile köşedeki kahvehanede çaylarımızı içerken içeri tanımadığımız biri girdi. Masadakilerden birinin yanına geldi. Müsaade isteyip de hemen yanımızdaki diğer bir masaya geçtiler. Konuştuklarını duyuyorduk. Meğer bizimle oturan abi arabasını satıyormuş bu gelen de müşteri olmuş. Kaza, boya, çizik falan derken üç beş oradan buradan konuştular. Sonra müşteri olan arkadaş “abi garantisi devam ediyor mu?” diye sordu. Birden beraber oturduğumuz mahallenin gün görmüş abilerinden biri bu soruyu işitince elinde çektiği kehribar tespihi masaya bırakıp döndü ve bir iyice süzdü soruyu soranı. Bir şey demedi ama bir şeyler diyecekti belliydi. Adam birkaç şey daha konuşup da çekip gidince “Terese bak” dedi. “Sanırsın ki kendinin iki dakika sonrasına garantisi var da arabaya garanti soruyor”
Gülüştük, ama bir tek o gülmedi. Zira ciddiydi. Ve doğru söylüyordu. Hiçbir şey için garantimizin olmadığı bir dünyada her şeye garanti isteyerek yaşıyorduk. Tuhaf canlılardık yani. Biz birbirimize bakarken tespihi eline geri alan abi Yunus’un şu şiirini söyledi birden.
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
…
Ezcümle bu kadar tevafuken olduğumuz bir dünyaya bu kadar bel bağlamak ve aslında ne için, kim için ve ne maksatla var olduğumuzu bile unutup da bu kadar onun içinde kaybolmak garip bir iş. “Benim garantim yok ama arabamın olsun” istiyoruz. Belki de böylesi gerekli bilmem ama yine de diğer türlüsü ve her şeyi Allah’a bırakmış, mütevekkil adamlar daha sağlam yerden garanti almış gibi geliyor bana.