“ABD, senaryoyu oynayan bir oyuncudur; senarist ve asıl oyun kurucu İngilizler’dir. Savaş, mücadele, sahada ABD, masada İngilizlerle…”

Daha önce Reza Zarraf’a ve şimdi de Zafer Çağlayan’a yönelik davaların nihai hedefinin Erdoğan olduğuna şüphe yok. Tıpkı 7 Şubat MİT krizinde olduğu gibi.

ABD ikincisini, tasmasını elinde bulundurduğu piyonu FETÖ vasıtasıyla yaptı, başarısız oldu. Akabinde de 17/25 Aralık hukuk darbe girişimleri dahil birçok defa aynı niyetle Erdoğan’ı yıkma tevessülünde bulundu. Her hamleleri, Erdoğan’ın dirayeti ve milletin desteğiyle püskürtüldü. En nihayetinde bir darbe ve işgal girişimi olan 15 Temmuz (ki ilk defa “bizim çocuklar başardı” sevincini yaşattırmadık!) sergilendi. Bunda da milletimiz, Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde emsalsiz bir cesaretle dik durarak akamete uğratmayı başardı.

Piyonları aracılığıyla sonuca ulaşamayan ABD, birincisinde bizzat işe el atmak zorunda kaldı. ABD, görüyor ki Recep Tayyip Erdoğan ve önderliğindeki Türkiye’ye gem vurma işlemi biraz daha gecikirse, artık zapt edilemeyecek noktaya gelecek.

ABD, Türkiye’ye, “Ben her türlü keyfi muameleyi yapayım ama sen sus, ben YPG/PKK’ya her türlü silah, mühimmat, lojistik desteği vereyim ama sen görmezden gel” diyor. “Ortadoğu’nun altını üstüne getireyim, Osmanlı hinterlandını ve gönül, kültürel bağınız olan her yeri tarumar edeyim ama sen kulağının üstüne yat” diyor. “Müslümanların yaşadığı bütün coğrafyalara ateş düşüreyim ama sen bir tas su bile dökme” diyor. Ben bizzat ülkenizi dizayn etmek için darbe tasarlayıp uygulamaya bile koyayım ama sen ‘yok canım, müttefikimiz böyle bir şey yapmaz’ hüsn-ü niyetini besle” diyor. Erdoğan ise “Hayır, benim iktidarıma kadar ülkemi ve gönül coğrafyamı sömürdüğün, sindirdiğin, kanattığın yeter” diyor. Ülkemi, bağımsız, hür, iradesini saygın olarak görecek, öyle muamele edeceksin” diyor.

Türkiye bir yandan milli savunma sanayiini güçlendiriyor, göbek bağını kendisi kesme sinyalleri veriyor. Fırat Kalkanı ile ABD’nin Ortadoğu planlarına çomak sokuyor. Belki de şimdilerde ise Afrin bölgesine yönelik bir hareketin ayak seslerini hissediyor ABD. Bir yandan da hava savunma sisteminde s-400’ler için Rusya ile anlaşma yapılıyor, “Batı’ya gebe”liğe neşter vuruyor. ABD, buna önlem almak, göz korkutmak için “ABD hukuku” eliyle kendine göre gayrı meşru bir eylem yapılmış gibi Zafer Çağlayan “sopasını” gösterme yoluna gidiyor.

Türkiye, ABD’ye, “İran’a uyguladığın ambargo beni bağlamaz, senin kararlarına ve müeyyidelerine uymak zorunda değilim” deme cür’etini gösteriyor. “Eski Türkiye”ye alışkın olan ABD, bu durumu kabullenemiyor ve devreleri yanıyor.

ABD’nin, Türkiye’ye yönelik planları asla eksik olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. ABD’nin, “Bağımsız Türkiye” diye bir yarası var. ABD’nin karın ağrısı Erdoğan değil, Türkiye’yi ayakları üzerinde durmaya sevk eden “yaramaz çocuk” Erdoğan’dır!

Ressam Bob, “Perde önünde müttefik görünüp perde arkasında hasımlık yapan bir fırfırik çizelim” demiş midir? !

Not: ABD tarafından, Erdoğan’ın korumalarına açılan dava, Erdoğan’ı ABD’de savunmasız bırakma, suikast ve tehditlere maruz bırakma girişimidir, dikkat edilmeli.