Filistin konusunda fikir beyan eden gerek Arap gerek Türk gerekse diğer yazarların büyük bir kısmı, Filistin’i Alaska eyaleti kadar büyük bir yer sanmaktadır. Öncelikle bu yanlış algıyı düzeltmek için size bazı teknik bilgiler sunmak istiyorum.

Birincisi; Osmanlı yönetimi altındayken Filistin’in tarihî yüzölçümü 27.000-km2 idi. Yani Filistin toprağı Türkiye’nin Sivas vilayetinden daha küçüktür. Çünkü 28.488-km2 toprağa sahip Sivas, tarihî Filistin’den yaklaşık 1500-km2 daha büyüktür.

Gazze’nin yüzölçümüne gelince; birçoklarının Arizona eyaleti kadar geniş zannettiği Gazze’nin teknik bilgilerini de sizlere sunmak isterim: Gazze’nin yüzölçümü, Filistin topraklarının sadece %1.3’üne tekabül etmektedir. Yani, Sivas’ın %1.2’si kadar bir yerdir. Bu rakamları sıralamaktan maksadım, herkesin “Gazze” adındaki dar bir şeride sıkışan insanlarımızın yaşadığı zorluklara dikkat çekmektir. Bütün bir Filistin’i kendisi üzerinden kurtarmamız istenen Gazze bu kadarcık bir yerdir.

İkinci mesele; geçen hafta Twitter ağında meşhur Arap aydınları ve gazetecileri tarafından Filistin’e özel yeni hesaplar açıldı. Tamamının çağrısı şudur: Filistinlileri kapsamlı bir intifadaya davet etmek ve Oslo Anlaşması’nı yok saymak. Bu çağrı, mevcut Filistin Yönetimi’ni düşürmek anlamını taşımaktadır. Keza, bu çağrı Filistin ile İsrail arasında yeniden ucu açık sıcak savaşa dönmek anlamına gelmektedir. Bu bağlamda şu mülahazalarımı dikkatlerinize sunuyorum:

Birinci ve İkinci İntifada hareketleri başladığında, Yasir Arafat’ın şahsında Filistin halkının birliği sağlanabilmişti. Dolayısıyla hiçbir Arap lideri ona ve Filistinlilere zarar vermeye cesaret edemiyorlardı. Bunun tek istisnası, yıllar boyunca Filistinlileri katleden Hafız Esed olmuştu.

Ancak bugün Filistin halkı vahim şekilde parçalara bölünmüş durumdadır. İran ile bazı Arap devletleri, en çok İsrail’e yarayan bu bölünmüşlüğü derinleştirmektedir. En son Kahire’de yürütülen sulh müzakerelerinde bu durum çok açık bir şekilde gözlenmiştir. O görüşmeler esnasında HAMAS, Hizbullah’ın terör örgütü sayılmasını reddettiklerini ilan etmiştir. Kaldı ki HAMAS, bu gibi siyasi tutumlarıyla kendini izole etmektedir. Zira bu açıklamayı, Arap devletlerinin Hizbullah’ı terör örgütü olarak tanıdıklarını ilan etmelerinden birkaç gün sonra yapmışlardır.

Krizin özü tam da buradan kaynaklanmaktadır. HAMAS Hareketi, İran ve Hizbullah hakkındaki tutumundan dolayı Arapların desteğini alamamaktadır. Arap siyasal İslamcılarının propagandalarına uyarak Filistinliler kapsamlı bir intifadaya kalkışacak ve mevcut Filistin Yönetimi’ni zayıflatacak eylemlere girişecek olursa Batı Yakası’nda güvenlik zafiyeti oluşacaktır. Bu da iç savaş çıkmasına ve Suriye’deki vahşet tablosunun olduğu gibi Batı Yakası’na da taşınmasına sebebiyet verecektir. Aşırılıkçı DAEŞ militanlarına katılmaya hazır yeni bir anarşist nesil yetişecektir. Ayrıca Batı Yakası’nda hatırı sayılır miktarda Hıristiyan Filistinliler de yaşamakta olduğundan, bir de bakarız kendimizi Musul ve Rakka benzeri yeni bir girdabın eşiğinde buluruz!

Bugün hepimiz çok daha iyi bilmekteyiz ki, kaosun uğradığı her Arap ülkesine aşırılıkçı gruplar da hızlı ve güçlü bir şekilde girmektedir. Bu yüzden diyorum ki; bize düşen halkımıza merhamet etmek ve İsrail ile siyasi çözüm yöntemini tercih etmektir.

Türkiye’nin, Kudüs, Batı Yakası ve Gazze’deki bütün Filistinli grupları barışma ve birleşmenin zaruretine ikna edecek siyasi bir projeye katkı vereceğini umuyoruz. Devam edecek…

Çeviri: Fethi Güngör