Evlilik, her şeyden önce, artık iki kişilik düşünülmesi ve yeni bir kişinin, en yakını olarak sorumlulukların paylaşılması demektir. Bundan sonra biri birlerini de hesaba katarak hareket etmeleri, danışmaları, paylaşmaları ve gerektiği zaman bir şeyi yapıp yapmadıklarından sorumlu olmaları demektir. Yeni bir ilişki ve iletişim biçimi inşa etmek ve yaptığı her hareketle bir diğerini etkilemek demektir. Azalan ya da çoğalan şeyler, iki tarafa da değer. İyi niyet te kötü niyet te, yapılan her şeyle karışıp kaynar, muhataba bileşim olarak ulaşır. Artık bileşik kaplar gibi olan iki can vardır ortada.
İnsan olma kabında ne varsa, yeri zamanı geldikçe ortaya çıkar ve muhatabını derinden etkiler. Çünkü hem duygu hem mantık hem de fiziksel olarak, yakınlığın en derin derecesinde bulunur eşler. Hem fıkhen, hem hukuken birbirlerine bağlıdırlar. Bu bağlılık ve yakınlık, en zor şartlarda bile devreye girerek, zayıflayan parçaları yeniden güçlendirir, kopan parçaları tutturur. Özellikle duygular, birbirlerinin gözlerinden, sözlerinden, yan yana oturuşlarından bile beslenir. Duygu gıdası azalırsa, insanın dengesi bozulur. Hayata karşı sırt sırta vermiş iki insandan, birisinin dengesinin bozulması, diğerinin de dengesini bozar. Bu sebeple, ağızdan çıkanlar ya da çıkmayanlar ve yapılıp yapılmayanlar, kişinin hem kendisini, hem de muhatabını derinden etkiler.
Bilhassa sevgi ve değer görme ihtiyacı güzel paylaşımlarla beslenip geliştirilirse, evlilikteki asıl maksat için zemin hazırlanmış olur. Eşlerin en önemli görevlerinden birisi, eşini adam yerine koymak ve mutlaka, mutlaka saygı duymaktır. Eşinin Allah’a (cc) olan yolculuğunu ve kulluğunun gerektirdiği görevleri yapmasını kolaylaştıracak şekilde davranmaktır. Hiç kimse eşinin kendisini değersiz hissetmesine sebep olacak sözler söyleyemez. Onu aşağılamak, rencide etmek, sürekli eksiklerine ve yanlışlarına vurgu yaparak kendisi ve hayatın diğer bütün unsurları ile arasını açmak; insanlık suçudur. Kimse kimseyi hayattan kopartacak sözler söyleyemez. Kimse hem eş olup, hem en yakın olup, hem de en çok zararı verememeli. Eğer veriyorsa; insanlık kabı boşalmış, vicdanı Allah (cc) ile enerji kesintisi yaşıyor, ne yaptığını ve ne gibi zarar verdiğini düşünemiyor demektir.
Bir de sadakatsizlik var ki, canlı canlı bir yüreği parçalamak demektir. Gözünü evinden ve eşinden başka birine çeviren bu kişi, kendi iç dengelerini kaybetmiş, insanlığı imdat çığlıkları atıyor demektir. Bu durumda, evinde bomba patlatmış, değerli ne varsa paramparça etmiş gibidir. Aldatan şahıs, eşinin hayatının tadını çalmış, yüreğine alevler salmıştır. Gözyaşlarının artık akamayacağı kadar göz pınarları kurumuştur. Aldatan önce kendisini aldatmış, çizgiden çıkmış, mayınlı alana girmiştir. Bu zararların en çoğu, aldatan şahsın kendisinedir. Önce Rabbine (cc) karşı günah işlemiş, sonra da toplumun güvenilir olma, ahlaklı kalabilme ve eşini her türlü zarardan koruma anlayışına ciddi bir darbe vurmuş demektir. Sadakatsizliğin kadını erkeği yoktur ve bu, bir insana ve topluma verilebilecek en büyük zararlardandır.