Türkiye, vekâlet savaşlarının yoğun bir şekilde yaşandığı Ortadoğu’nun demokrasi, özgürlükler ve insan hakları alanında en ileri ülkesi.

Kim ne derse desin bu gerçek değişmez.

Amerika’dan ve Avrupa’dan Türkiye’ye yöneltilen demokrasi ve insan hakları ihlalleri suçlamalarının birçoğunun art niyetli ve gerçek dışı suçlamalar olduğunu biliyoruz.

İstiyorlar ki Türkiye her türlü operasyona açık olsun ve ülkemizde diledikleri gibi ameliyat yapsınlar.

Buna müsaade edilmeyince de yaygarayı basıp feveran ediyorlar.

Araplar, “Essurâhu alâ kadri’l elem” yani “Acı ne kadar büyük olursa çığlık da o kadar büyük olur” der.

Terör örgütleri ve destekçileri ayaklarına basıldıkça can havliyle bağırıyor.

Doğrusu Türkiye bugüne kadar çok sabretti.

Hiçbir ülkede rastlanılmayacak şeyleri gördük biz bu ülkede.

Yıllardır Türkiye’nin güvenliğini ve istikrarını tehdit eden terör örgütlerinin açıkça propagandası yapıldı.

Zannettiler ki bu hep böyle devam edecek.

Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede şu anda ülkelerin varlığını ve geleceğini etkileyecek olağanüstü gelişmeler yaşanıyor.

Kıyasıya bir mücadele var ve önümüzdeki günlerde çatışma daha da şiddetlenecek.

Böyle bir dönemde demokrasi, insan hakları ve özgürlükler ile milli güvenlik önlemleri arasında denge sağlanması hayati öneme sahip bir zorunluluk.

Bu nedenle, Kudüs adının arkasına sığınarak mezhepçi El Haşd El Şaabi teröristlerini destekleyen televizyon kanalının kapatılması geç de olsa doğru yönde atılmış bir adımdır.

İran tarafından finanse edildiği söylenen ve Şii terör örgütlerinin propaganda aracı olarak faaliyet gösteren söz konusu kanala karşı halkın ciddi tepkisi vardı.

Kudüs ismini maske olarak kullanmasından ve Filistin davasını istismar etmesinden de Filistinliler rahatsızdı.

Bugüne kadar Filistin direnişinden kaç kişiyle görüştüysem hepsi aynı rahatsızlığı dile getirdi.

Yani “Kanal kapatıldı, Siyonistler sevindi” yalanına inanmayın.

Bilakis Filistinliler sevindi.

Türkiye, terör örgütlerine karşı topyekûn bir savaşın içinde.

Bu savaşı -Allah’ın izniyle- kazanacağız.

Fakat savaşın kazanılması için kararlılıktan taviz vermemek gerekiyor.

Terörle her alanda mücadele edilmesi, medyada ve TBMM çatısı altında da olsa teröre destek verenlere dokunulması gerekiyor.

Halkın büyük çoğunluğunun da isteği bu yönde.

Bu çerçevede uzun süredir atılması beklenen adım nihayet önceki gece geldi ve HDP’ye terör operasyonu yapıldı.

Dokunulmazlıkları daha önce kaldırılan milletvekilleri savcılık tarafından çağrıldıkları halde ifade vermeye gitmeyi reddettikleri için gözaltına alındı.

Bu kararlılık aynen devam etmeli.

Adeta ikinci bir Kurtuluş Savaşı verdiğimiz bu dönemde savaş şartlarının gereklerini yerine getirmek zorundayız.

Kendilerini tehdit eden terör örgütlerine ülkelerinde hiçbir şekilde hayat hakkı tanımayan ve sempatizanlarına dahi göz açtırmayan ülkeler bizden maşa olarak kullandıkları kişilere sınırsız özgürlük tanımamızı istiyor.

Böyle bir şey asla kabul edilemez.

İçinde bulunduğumuz şartlarda Amerika’nın ve Avrupa’nın ne dediğinin de zerre miktar önemi yok.

Belçika, “PKK’nın yaptığı terör değil silahlı mücadele” diyerek tavrını açıkça ilan etti.

PKK’yı terör örgütü kabul ettiğini söyleyip Kandil’e el altından her türlü desteği verenleri de biliyoruz.

Hiçbirinin uyarısına ve nasihatine ihtiyacımız yok.

Türkiye terörün kökünü kazımaya, terör örgütleriyle içeride ve dışarıda etkili bir şekilde mücadele etmeye, inlerine girmeye karar verdi.

Bu kararın gereğini de -Allah’ın izniyle- yapacak…