“Çocukluğum, babamla annemin kavgalarına şahit olarak geçti. Babam hiç olmadık şeylere bağırır, annemin kendisini ifade etmesine bile fırsat vermezdi. Annemin yağmur gibi akıttığı gözyaşlarını silerken onunla birlikte ağlardım. Babamın bize sarılıp öptüğünü hiç hatırlamam. Baba deyince; buz gibi soğuk, sadece yemek yiyen, akşamki vaktini telefon ve televizyon ile geçiren ve durmadan bağıran bir adam geliyor gözümün önüne. Şimdi evliyim ve çok şükür iyi bir eşim var. İnsanlık hali, zaman zaman birbirimizi üzdüğümüz oluyor. Eşim azıcık sesini yükseltse, sanki karşımda babam gibi bir eşim var ve yine babamın anneme bağırdığı gibi bana bağırıyor gibi hissediyorum ve hemen bir karşı atağa geçerek, “Yeter artık, biraz da eş ol, baba ol” diyesim geliyor. Sonra bakıyorum ki karşımdaki babam değil eşim. İçim o kadar kabarıyor ki, eşim olduğunu düşünüp kendimi toparlamasam, ani ve sert tepkiler vermem işten bile değil. Oysa eşim son derece sakin ve saygılı birisi Allah (c.c) razı olsun. Ben bu durumdan nasıl kurtulabilirim?”
Ailemiz ilk modelimiz
Çocukların en yakından görerek en derinden etkilendiği ailesi, her durumda ilk aklına gelen olacaktır. Bu yüzden önce kendimize sonra ailelere, “Çocuğun nasıl olmasını istiyorsak önce biz yaşayalım” diyoruz. Çocuğun aklı olgunlaştıkça, söylenen sözleri anlayıp gereğini yapmaya başlar. Eğer söz başka fiil başka olursa, fiil sözden daha etkilidir ve çocuğun aklında ne söylendiği değil ne yapıldığı kalır.
Duygular en derinlerdeki hareket sebebimizdir
Sevgi azlığı ya da yokluğu, ortamdaki diğer duyguların daha derin etkilemesine sebep olur. Anne baba sevgi, şefkat, ilgi ve paylaşım ile her çocuğun gönlünde bulunan ve uyanmayı bekleyen sevgi tomurcuklarını güneş ile buluştururlar. Bu olmadığında sevgi tomurcuklarını kırağı çalar, çocukların gönülleri üşür. Biraz büyüdüklerinde, bu üşümeyi giderecek sevgi kırıntıları bulduklarında refleks olarak adeta akarlar. Oysa aradıkları o kırıntılar değil, muhatapları da onlar değildir. Bunu anladıklarında bazen çok geç olabilir.
Bu durumda evlenmişsek ne yapalım?
Önce anne baba imajıyla barışma çabası içinde olun. Babanıza gidin ve suçlamadan, çocukluğunuzda yaşadıklarınızın sizi çok üzdüğünü, babanızın sevgisini görmeye ve ona sarılmaya ihtiyacınız olduğunu ifade edin ve onun sarılmasını beklemeden siz sarılın, ellerini öpün. Bazen yaşanılanlar ve kültürel kodlanmışlıklar insanı o kadar kuşatır ki içindeki sevgiyi şefkati açığa çıkaramaz. Babanızın sizi sevdiğini söylemesini beklemeyin, siz söyleyin. Sık sık ziyaret edin, çocukluğunuzda hasret kaldığınız sarılmayı ve sevgisini hissetme ihtiyacını şimdi gidermeye çalışın. Hatta bazen “Babacığım lütfen anneme de sarıl, ona hediyeler al, sana bu yakışır” deyin. İnsan ne kadar büyük olursa olsun, söylenen doğru söz yüreğe tesir eder. Babanız vefat etmeden bunu yapmakta acele edin çünkü başka babanız olmayacak. Eğer vefat etmişse, kabrine gidin, duygularınızı ifade edin, okuyun, helallik isteyin. Daha sonra da, gerekirse psikolojik bir destek alarak duygularınızı onarın çünkü her duygu telâfi edilemese de onarılabilir.