“Eşimin küsme huyundan bıktım usandım. Daha dört yıllık evliyiz, üç yaşında bir oğlumuz var. Eşimin neye küseceğini ve ne kadar süreceğini tahmin bile edemezsiniz. Herhangi bir şey kendi istediği gibi olmamışsa küser, konuşmaya yanaşmaz.
Hatta artık beni cezalandırmak için yatağını bile ayırmaya başladı. Neye alındığını bile anlamadığımda, küstüğü için konuşamıyorum ve anlayamıyorum. Bu durum çok yıpratıcı”
Eşlerin bir birini korumak, kuşatmak, birlikte gelişmelerine zemin hazırlayarak ve her türlü ihtiyacını helâl dairesinde karşılamak niyetiyle kurulan yuvalarda, anne babasından iyi bir örneklik görmemiş, kendisi de nasıl eş olunur öğrenmemiş insanlarla hayat, değil gelişip korunmak, sırtında bir ton yükle yokuş tırmanmak gibidir ne yazık ki.
Böyle bir tabloda ben hemen anne babasının iletişim biçimini ve baba oğul ilişkisini soruyorum. Genellikle de aynı tarz davranan bir baba modeli ve çoğunlukla da buna ses çıkarmayan, pasifize edilmiş bir annenin varlığını görüyorum.
Anne baba çocuğun ilk öğretmenleridir
En derin kayıtlar, çocuklukta görülenlerden oluşur. İletişim tarzı ile pekiştirilen yaşama biçimi, çocuğun hayata dair ilk malzemeleridir. Halk arasında “Annesine bak kızını al, kenarına bak bezini al” diye bir atasözü var.
Bu atasözü her ne kadar anne kız ilişkisi hakkında böyle söylüyorsa da, bu baba oğul ilişkisinde de böyle görünüyor. Pek çok örnekte gördüğüm şey, babanın yaşadıkları ve oğluna davranışı, bir yapılanmanın temel taşlarını oluşturuyor. Rol modeli olan babadan aldıkları, erkek evlâtlara daha çok sirayet ediyor.
Eğer içinde bulunulan çevre ve eğitimle yeni bir anlayış ve yeni bir tarz oluşturulamazsa, zincirleme trafik kazası gibi ne yazık ki pek çok şey babadan oğula intikal edebiliyor.
Küserek verilmek istenen muhtemel mesajlar nelerdir?
Sen benim dediğimi yapmadın. Beni hiçe saydın, kale almadın.
Beni üzdün, beni dinlemedin. Ben senin eşinim, kendi istediğini yaparak beni yok saydın ben de küserek seni yok sayıyorum.
Gönlüm olana kadar gözüme görünme. Artık seninle konuşmaya gerek yok çünkü seni dinlemeye değer bulmuyorum.
Sen benim istediğim dışında davranarak haddini aştın. Bunu yapmamayı öğrenmen için kendimi senden uzak tutarak seni cezalandırıyorum.
Bu cümleleri daha da artırmak mümkün. Gördüğümüz tek şey, egonun öne çıkması çünkü en ufak bir itiraz, karşı fikir beyanı veya istediğinin olmaması durumunda, sanki kişisel bütünlüğü tehdit altındaymış gibi algılanması. “Hayatında ben varsam benim dediğim olmalı”. “Ben bilirim, benim dediğim olmalı.” BEN, BEN, BEN. Yoğun bir ego koruma mücadelesi ve itaat ihtiyacı görülüyor.
Değersizlik ve yetersizlik duyguları dengeyi bozar
Kişisel dengeler kurulmadan ailede dengeler kurulamaz ve içte kendilik algısı doğru oluşmayanlar ya da başka patolojileri olanlar, bunları düzeltmeden sağlıklı bir ilişki başlatamazlar.