İhanetin, sadakatsizliğin zararlarını daha da saymak sıralamak mümkün. Şimdi de, kadını ve erkeği bu duruma düşüren ya da teşvik eden muhtemel sebeplere bir göz atalım.

Anne babanın kendi şahıslarında yaşayıp evde çocuklarına örneklediği sağlam bir ahlâkî yapının ve bu yapının devamını sağlayıcı bilgi kaynağı ve doğru çevre ile irtibatın olmaması. Bu olmayınca, çocuklarda oluşan kaymaları fark edip engel olma ya da sahip çıkma refleksi de kolay kolay oluşmaz.Baba ocağında ve evlendiğinde sevgi ve itibar göremeyenler, dışarıdan bir itibar ve değer kırıntısı için ciddi fedakârlıklarda bulunabilirler. (Bir delikanlı arkadaşına diyor ki, “Bir kıza seni seviyorum de istediğini yaptır”. Bu, ailede sevgi ve değer açlığının insanı nasıl çıkmazlara sürükleyebileceğinin çok açık bir ifadesidir.)Erkeğin babasının ya da kadının annesinin de gözünün dışarıda olması, evde bunun muhabbetinin yapılması, “Erkektir yapar, bir şey olmaz” mantığının hakim olması. Bunun sanki babadan oğula intikal eden bir miras gibi çocukta da yerleşmesi. Hatta bununla övünen annelerin olması, “Oğlum çok yakışıklı, kızlar peşini bırakmıyor”, ya da “Kızım çok güzel ne yapsın, peşinden koşuyorlar” gibi sözlerle ahlâkî kaymanın zemininin oluşturulması.Oğlu eşini aldattığında, gelini kayınvalidesine, “Oğlun beni aldatıyor” dediğinde, “Kayınpederin de beni aldattı, sabret kızım” demesi ve oğlunun yakasına yapışıp, “Allah (cc) sana helal bir eş nasip etti. Harama bulaşırsan sana ak sütlerimi haram ederim” diye bir gözdağı vermemesi, sessiz kalması. “Akşam eve geliyor ya, sen ona bak” demesi. Hayatındaki en önemli iki kişi olan anne babadan, küçükken ciddi eğitim almaması ve yanlış yaptığında da ciddi bir tepki görmemesi.

İçinde bulunduğu kültür için bu normal bir şey olabilir, adına “Küçük kaçamaklar” der. Mevzusu olunca da, “Bunlar benim fantezim, beni böyle idare et, eve geliyorum, seni hiçbir şeyden mahrum etmiyorum, ne istersen yapıyorum, daha ne istiyorsun” der. Küçük kaçamak denilen şey aslında gemiye suyun girmesine fırsat verecek küçük gibi gördüğü fakat aslında büyük ve çok tehlikeli bir tahribattır. Yani geminin batma habercisidir. Bir atasözümüz der ki: “Az’a nereye gidiyorsun demişler çoğa gidiyorum…”Erkeklerin kendisinden yaşça çok küçük bir kızla evlenmesi, ihtiyaçlarını giderememesi, coşkusuna ve hareketliliğine ortak olamaması, kaliteli paylaşımlarla aradaki boşluğu giderememesi ve bu eksiklikleri maddiyatı önüne yığarak telâfi etmeye çalışması. Bir süre sonra duygusal açlık kapıyı çalınca kadın hırçınlaşmaya, beklentilerini ifade etmeye başlar. “Erkek beni bilerek evlendin” diyerek bir yandan da yetersizlik duygularıyla sert davranmaya başlar. Doktorlar, ilaçlar, depresyonlar derken, güzel başlayan bir ilişki, o evde yaşanamayacak şekilde ortamı buz gibi yapıverir. Şüphesiz her yaş farkı olanlar böyle olmazlar fakat ihtiyaçların giderilememesi sıkıntı oluşturur.