FETÖ’ye gelin giden Elif Shafak, geçtiğimiz günlerde yine Türkiye’yi hedef alan, Amerikancı, Batı fetişisti bir tutumla gevezelik yaptı.

Fakat yalnız Elif Shafak’ı suçlamak, yalnız onu eleştirmek yetmez…

Elif Shafak da, okuyup ona paye verenler de suçlu. Ama en suçlusu Şhafak’ı ve onun rolünü büyüten okurları bu hale getiren asırlık zihin yapılanması aslında. Shafak’ı her görüş tarafından okunur ve ilgi çekici kılan da bu keskin yapı. Art arda nesilleri niteliksiz, değersiz, ufuksuz ve kimliksiz yaptılar… Estetik idraki çoraklaşmış, kıymet ve idealleri yozlaşmış bir kalabalık türedi. Her kulvarda, kalitesiz ve millileştirmeden yoksun araklamaların adı “Türk modernleşmesi’’ oldu…

Dayatıldığı gibi; topyekûn reçetemizin Batılı olabilmek, Batı’nın akıl ve ahlakını, bilim ve sanatını yutkunabilmek olduğunu varsayalım. Bu hususta dahi yeterli değiller. Cemil Meriç’in deyimiyle, “Eflatun, bir sokak kadını gibi her isteyenin yatağına koşuyor. Don Kişot futbol maçı biletinden ucuz.” Entelektüelinden tutun vasatına kadar vaziyet bu.

Sanat, fikir, bilgi, ahlak… Dördü de, markalaşmış aşçıların elinden çıkmış, uyumsuz tatların karıştığı lezzetsiz bir çorba gibi. Damak zevki olana tat vermiyor ama alıcısı çok. Keyfiyet, bütünüyle tavan arasına gizlenmiş bir korkak onların mabedinde; halinden ve yerinden memnun… Mahyalaştırdıkları iddialar ışık saçmıyor. Aydınlanmaya istidadı olmayanın aydınlatma çabası ne acı…

Bu karanlığı seri üretim haline getiren zihin mimarisi; Elif Şhafak’ı sözde otoritelerce büyük romancı addeden en köklü sebep… Ve üstelik aynı katil sebep, muhafazakâr okuyucunun gözünde onu, tasavvuf bahçelerinden topladığı cevherleri edebiyatla zevk eden bir aydın(!) bile yapıyor…

Elif Shafak bir numune yalnızca… Kimseye sataşmak gibi bir önceliğim yok. Aslında belli bir tipten ve bu tip ışığında fikir dünyasını hacimlendiren kendini bilmez bir sosyal kesimden söz ediyorum.

O tipi/kesimi tanırsınız. Bir misalle gidelim… Çıkar, zerre ehliyeti ve zerre liyakati olmadan, tasavvufu kendi hayal dünyasına, kalemine, diline -haşa-meze yapar. Aşk ismini verdiği romantik, dünyevi bayağılıkları; aşkın hakikatine yamamaya çalışır. Ve çılgınlar gibi okunur, sevilir. Üstüne hürmet görür. Daha itikad nedir bilmeyen kültür Müslümanları da; Mevlana, Şems ve daha nice “muhabbet” ehli hazerat hakkında gevşek gevşek konuşur. Hatta ileri gider, arkadaşına bile yakıştıramayacağı ahlaksızlar üzerinden, hakikat yolunda hemhal olmuş Allah dostlarına hadsiz iftiralar atar. Daha aklın ederini bilmeyenler, kalbin en deruni ilimlerine vakıf olduklarını zanneder…

Velhasıl…

Bu zavallılık, Elif Şhafak’ın İngiliz medyasına yazıp Türkiye’yi eleştirmesinden, meme isteyen bir sübyan gibi Batılı efendilerine ağlamasından daha önemli kanaatimce…

Kronik hadsizliklere gündelik cevaplar vermekten ziyade; Elif Şafak’ı Elif Shafak yapan ve kitleleri onun gibi nice “beyaz’’ figürün hipnoz alanına zincirleyen tarihsel, sosyolojik sebepleri tartışmak çok çok daha önemli…