Sosyal medyada takipçi kazanmak aslında bir kazanç değildir. YouTube, Twitter, Instagram, Facebook gibi eski nesil yahut yeni çıkacak sosyal medya hesaplarına içerik üreterek yükleyenlerin hepsi aslında mecranın amelesi olarak mecraya çalışıyorlar. O kazanılmış takipçiler, alınan beğeniler ya da izlenme oranları bir şekilde dolaylı veya direkt yollardan paraya dönüşebiliyor; evet. Ama o paralar içerik üreticilerine “kafeste kalıp ötmeye” (içerik üretmeye) devam edebilmek için atılan yemler gibi. Her içerik üreticisi Google, Facebook veya Twitter kafeslerinden birine girip o devasa arenaya ziyaretçi çekmek için maharetlerini sergiliyorlar. Şovlar, bilgiler, araştırmalar, yorumlar, şakalar, siyasi ya da dini sohbetler hepsi ziyaretçileri eğlendirmek ve orada daha uzun süre kalmalarını sağlayıp mecrayı daha değerli hale getirmek için yapılan gösteriler. Bazılarımız “Ben burada kalarak mesaj veriyorum, hizmet ediyorum” diyerek kendini rahatlatabilir. Bu bir yalan değil, elbette gerçek olabilir ama mecraya çalıştığımız gerçeğini de değiştirmez.
Takipçiler kazanılıyor, reklamlar alınıyor, sponsorlar, Patreon gibi sistemlerden kazanılan paralar derken sanki adil bir sistem varmış gibi duruyor ama değil. Sahiplerinin iki dudağının arasında bir kafes hayatı bu… Anında kapanabilir hesaplar ki kapanıyor da… Tak diye kapatırlar hesapları. O kadar ileriye gidebiliyorlar ki WhatsApp üzerinden bile engellenebiliyorsunuz.
Hepimiz bu mecraları iletişim imkânı olarak, kendimizi ifade fırsatı olarak kullanıyoruz. Buraya kadar güzel… Şimdi tehlike başlıyor. Bu iletişim mecraları giderek hayatımızda yer ediniyor ve hayat bu imkânların etrafında şekilleniyor. Artık randevular, adres paylaşmalar, alışveriş listeleri, karı koca kavgaları hep buralarda yaşanıyor. Şirketler kendi içinde buralarda iş görüyorlar. Devlet adamları bile bu gruplarda önemli ya da önemsiz koordinasyon ve iletişim halindeler. Kaç tane WhatsApp grubunuz var bakın bakalım. Aile grubu, işyeri grubu, siyasi meselelerin hatta dini meselelerin mütalaa edildiği gruplar, hobi grupları, apartman grubu, veli grubu derken onlarca daha grupta olabiliriz. Kimin bu gruplar?.. Facebook’un… Tak diye kapatır mı, kapatır, kapatıyor da… Sizin şahsınızı engelleyebilir mi, engeller engelliyor da… Rutin devam ederken sıkıntı yok. Peki ya rutin bozulursa? Ya bir darbe daha olursa ya Gezi gibi bir terör olayı daha olursa ya bir örgüt yaygın bir eylem planıyla saldırıya geçerse ya bir krizi körüklemek isterlerse ne olacak?.. Hayatımızı bağladığımız bu iletişim mecralarını yönetenler hepimizi manipüle edebilirler. Hesapları kapatabilirler ya da en yakın arkadaşınızın, amirinizin adıyla size mesaj atabilirler!.. Ne olacak o zaman?..
Milli ve yerli ağlarımız kurulmalı… Rus kodlarından bozma arama motoru, Rusya’dan alınıp Türkçe isim verilmiş mesajlaşma programlarından bahsetmiyorum. Gerçekten Türkiye’de üretilmiş, Türkiye’de çalışan mecralarımız olmalı. El âlemin tarlalarında amelelik yapıp onları zengin ettiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de onların iki dudağının arasında iletişim yapıyoruz. Bunu çözmemiz lazım, bunun altında büyük bela var; Allah korusun…