Sivil toplum çalışmaları Türk İslam hayat tarzının asli unsurlarındandır. İslamiyet öncesi Türklerde sürek avları, şölenler, toylar ve çeşitli kutlamalar birlikte hareket etmenin ana mekânları olmuştur.  İslamiyet’in kabulünden sonra özellikle infak ve yardımlaşma öğretilerinin toplumu şekillendirdiği ifade edilebilir. Bireysellik yerine birlikte hareket etme teşvik edilmiş, imece usulü denen model örgütlü hareket etmenin ve işi kolay kılmanın yöntemlerinden biri olmuştur.

Tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş süreci, özellikle işçilerin örgütlenmesi açısından farklı bir dayanışma modelini ortaya çıkarmıştır. Osmanlı amele cemiyeti ile başlayan örgütlü hareket etme serüveni zamanla yardımlaşma anlayışından hak arama anlayışına dönüşmüştür. İslam medeniyetinde sivil toplum faaliyetleri devlete rağmen değil devletin işini kolaylaştırma ve devleti destekleme modeliyle sürdürülmüştür.

Devlet “baba”dır geleneksel anlayışa göre. Baba sever de döver de. Fakat 1970’li yıllarda işçi sendikalarının mücadeleleri devlet erkinin pek de sıcak bakmadığı, izin verildiği kadar yapılan etkinlik alanı oldu. Bu süreçte devlet memurlarının örgütlenmesine müsaade edilmemiştir. Devlet memurları devletin sadık hizmetçileri olarak 1990’li yıllara kadar örgütlenme anlamında bir faaliyet yürütememiştir.

1992 yılında Turgut Özal iktidarının sonlarına doğru devlet memurlarının örgütlenmesi süreci başlatılmıştır. Merhum Mehmet Akif İnan, muhafazakâr kesimin işçi sendikası olan Hak İş modelini devlet memurlarının örgütlenmesi için uygulamaya koymuştur. Eğitim Bir-Sen, Mehmet Akif İnan ve arkadaşlarının memurları örgütlemede oluşturdukları ilk iş kolu olmuştur.

Sendikacılık deyince akla 1 Mayıs kutlamaları gelmekteydi. Cam çerçeve indirmek, polislere taş ve sopalarla saldırmak, banka ATM’lerini yakmak, kaldırım taşları ile araçlara zarar vermek ve akla gelebilecek nice saldırı şekilleri sendika kavramıyla özdeşleştirildi maalesef.

Naif bir insanın, bir şairin, bir mütefekkirin ve gönül insanının sendikal mücadele çerisinde olacağına bazı gözler şaşı bakmaktaydı, İslami kültür ile sendikal mücadele nasıl ve nerede birleştirilecekti? Tam da bu sırada 28 Şubat süreci patlak verdi. Özelde başörtüsü, genelde Türk milletinin değerleri üzerinden bir hak arama mücadelesine girişildi. Kamusal alan dayatmasına karşı az sayıdaki mücadele eri yola koyuldu ve sadece özlük değil özgürlük mücadelesini de içerisine alan bir sendikal hareket inşa edildi.

Eğitim Bir Sen, bu hareketin merkezinde yer almıştır. Kurulduğu yıllarda insanların samimiyeti ve katkıları ile gelişme gösteren Eğitim Bir Sen, özellikle 2000’li yıllardan sonra hak arama merkezi haline gelmiştir. 426 bin üyesi ile nicelik problemini geride bırakan Eğitim Bir-Sen, Türk eğitim sisteminde nitelik problemini çözmenin uğraşını veren bir merkez haline geldi.

Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Yönetim Kurulu üyeleriyle, ulusal kalıplardan evrensel sahalara açılmıştır. Özellikle akraba ve kardeş devletlerle işbirliği, akademik sendikacılık, yapıcı tutumu ve çözüm yolları öneren, merkeze milleti ve milletin değerlerini koyan bir sendika artık Eğitim Bir-Sen.

Gençlik yıllarını yaşayan bir delikanlı misali enerjik bir yapıya sahip olan Eğitim Bir Sen’de 2018 yılı demokratik kültürün yerleştiği ve tüm kurumları ile hayata geçirildiği bir yıl olmaktadır. Hemen tüm şehirlerde sendika yönetimini belirleyecek olan delegelerin ve ilçe temsilcilerinin seçim heyecanı yaşanmakta. Ve neredeyse tüm illerde birden fazla liste ile seçimlere girilmekte. Kazanan Eğitim Bir-Sen olacak elbette, olmalı da. Zira özlük ve özgürlük mücadelesinde başarıya gitmenin başka yolu da yok gibi. Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır. Mehmet Akif İnan ferasetiyle sürece katkı sağlayanlara selam olsun.