1990 yılından günümüze kadar dünya siyaseti finansmanının hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde temiz bir yapıya bürünebilmesi için çeşitli düzenlemeleri hayata geçirmiştir.
Siyasetin bir meslek gibi algılanmaması ve millete hizmet yolunda şahsi hırsların gölgesinde yapılmamasının yanında kişisel zenginlik aracı olarak görülmemesi ülkelerin gelişmişlik düzeyini yakından ilgilendiren bir konudur aslında.
Çünkü her ne makamda siyaset yapılırsa yapılsın asıl konu millete hizmet etmek ve milli çıkarların ön planda tutulduğu bir yaklaşım içerisinde yapılmalıdır.
Ayrıca siyaset ülkenin her anlamda en üst seviyelere çıkarılması amacı doğrultusunda işlere imza atmak niyetiyle icra edilmelidir.
Bu doğrultuda dünya siyasetinin finansmanında 1992 yılında İtalya’da mafya karşıtı yargıç Giovanni Falcone’nin öldürülmesinden sonra gündeme gelen soruşturmalarda çok sayıda siyasetçi, bürokrat ve işadamı sorgulandı, 111 vekilin dokunulmazlığı kaldırılarak yargılanmaları gerçekleştirildi. Bununla siyasetin iç içe girdiği olumsuz oluşumların sonunun getirilmesi amaçlandı.
1993’te ise Japonya’da Liberal Demokrat Parti’nin ( iktidar partisi ) 1955 yılından 1993’e kadar görev yapmış olan 15 başbakanından 9’u hakkında yolsuzluk iddiaları ve soruşturmalar gündeme geldi.
1994’te İtalya’da siyasi yolsuzluklar sonucunda Meclis’te toplam 300 sandalyeye sahip Hristiyan Demokratlar ve Sosyalistler, 1994 seçimlerinde ancak toplam 48 vekillik kazanarak %84 oranında oy kaybı yaşadı.
Dolayısıyla İtalya’da toplum hemen tepki göstererek yolsuzluğun sonucunun sandıktan çıkamamak olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Toplum yolsuzluğun bir toplumda yaşayan tüm bireylerin cebinden paralarının alınması olduğunun farkındadır.
1999 yılına gelindiğinde ise Almanya eski Başbakan Helmut Kohl, bir silah tüccarından 1 milyon Alman Markı bağış aldığını ve parayı 10 yıl partisinin gizli banka hesabında tuttuğunu kabul etmiştir. Bu durum toplumun gerek partiye gerekse de Kohl e bakış açısını tamamen farklı bir düzeye çekmiştir.
Aynı yıl Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Dair Ceza Hukuku Sözleşmesi ve Medeni Hukuk Sözleşmesi’ni kabul ederek Yolsuzluğa Karşı Ülkeler Grubu (GRECO) kurulmuştur.
Bir diğer Avrupa ülkesi olan Fransa’da Anayasa Mahkemesi Başkanı Roland Dumas, Dışişleri Bakanı’yken Elf Aquitaine petrol şirketinden lobicilik karşılığında rüşvet almaktan yaklaşık 2 yıl boyunca yargılandı.
2001 yılında Avrupa Konseyi siyasi partilerin finansmanı üzerine tavsiye kararlarını açıkladı. Venedik Komisyonu’nda siyasi partilerin finansmanı üzerine uyulması gereken tavsiyelerin yer aldığı bir rehber açıkladı.
2003’te ise Avrupa Konseyi siyasetin finansmanının düzenlenmesi için tavsiye kararlarını açıkladı. Bu kararlarda siyasetin nasıl fonlanması gerektiği hangi metotların nasıl kullanılacağı en ince ayrıntısına kadar yer aldı. Diğer taraftan da Afrika Birliği Yolsuzluğun Önlenmesi ve Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi kabul edilerek Afrika ülkelerinde de temiz siyasetin yolu sözleşmelerle garanti altına alınmış oldu.
2007 yılında Almanya da Siemens yolsuzluk ve rüşvet skandalı ile Angela Merkel’e yakın olan siyasetçilerin de bulunduğu toplam 270 kişi hakkında soruşturma başladı. Almanya- “Deniz Feneri e.V” Derneği’ne dava açıldı.
2010’da Almanya-Mercedes’in üreticisi Daimler, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 22 ülkenin yetkililerine 10 milyonlarca dolar rüşvet vermekle suçlandı.
Bu durumda siyaseti nemalanmak üzere değil hizmet üzere yapacak kadrolarla hayata geçirmek ve bu uğurda hayatını tanzim edecek siyasilerle yol yürümek ülkelerin önünü açacak bir girişim sayılabilir.