Ukrayna savaşı ile birlikte Batı ülkeleri dejavu yaşamaya başladı. Aslında buna "fabrika ayarlarına dönüş" de diyebiliriz. Rusya'ya tepki göstereyim derken Dostoyevski'yi, Tolstoy'u, Çaykovski'yi yasaklamak işte bu akıl tutulmasının yansımalarıdır. Batı’nın bu atakları içeride sıkışan Putin’e yardım etmekten başka bir anlam taşımıyor. Hatırlayın, aynı sahneler Nazi Almanya'sında toplu kitap yakma gösterilerine dönüşmüştü. Endülüs Müslümanlarının soykırıma uğradığı dönemde de benzer kitap düşmanlıklarını görmüştük. Bu konularda dileyenler Umberto Eco'nun "Gülün Adı" ve Markus Zusak'ın "Kitap Hırsızı" romanlarına göz atabilirler.
Yaşanan son işgal adeta bir turnusol kâğıdı gibi Avrupa'nın üzerindeki sahtelik perdesini yırtıp atıverdi. Müslümanların çok iyi tanıdığı gerçek Batı’yı tüm dünya gördü. Nitekim "insan hakları", "eşitlik", "adalet", "inanç ve düşünce özgürlüğü", "yaşam hakkı", "demokrasi" gibi sloganların sadece ve sadece beyaz tenli Avrupalılar için geçerli olduğunu net olarak görmüş olduk.
Avrupalılar için kendinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi inanmayan milletler ikinci derecede öneme sahiptir. Eskiden bu milletlerin hiç önemi yoktu. Avrupa'nın son 50 yıldaki sözde ilerlemesi ancak bu kadarını sağlayabildi. Çünkü Avrupa özü itibariyle beyaz ırkın üstünlüğü ve Yunan-Hıristiyan-Roma değerlerinin yüceltilmesi üzerine kurulmuştur. Bu sebeple ne kadar saklamaya çalışsalar da ırkçı/pagan bir geçmişin mirasçısıdırlar.
Henüz 1990-1995 yıllarında Bosna'da yaşanan soykırım bunun en açık örneğidir. Sırf Müslüman olduğu için 5 milyon Boşnak kaderine terk edilmiş, Avrupa'nın tüm sokaklarında çalkalanan feryatlar duymazlıktan gelinmiştir. Oysa aynı savaşta Almanlar açıkça Slovenya ve Hırvatistan'ı, İngilizler ve Ruslar ise Sırpları desteklemiştir. Bosna savaşı Avrupa tarihindeki din kaynaklı soykırım anlayışının halen yaşadığını göstermiştir. Aynı yıllarda Ruanda'da Fransızların desteğiyle 1 Milyon siyah katledildi. Tüm Batı ülkeleri yaşanan bu dramı tıpkı Bosna'da olduğu gibi televizyonlardan seyretmekle yetindi. Çünkü her iki ülkede katledilenler “kendilerinden” değildi.
Filistin topraklarına kin, kan ve gözyaşı tohumlarını eken de aynı Avrupalılardır. Yaklaşık bir asırdır devam eden bu dramı keyifle izlemektedirler. Çünkü Avrupalılar için Müslüman düşmanlığı kadar Yahudi düşmanlığı da genetik bir durumdur. Avrupa kıtasında katlettikleri Yahudilerin bakiyesi olanları Filistin'e sürmekle yeni bir dramın kapısını aralamışlardır. Bu Yahudilerin ellerindeki silahların, öldürme tekniklerinin de Batı kaynaklı olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Bu süreçte 1 milyon Filistinli katledildi, milyonlarcası yerlerinden edildi. Halen bu kangren devam ediyorsa en büyük sorumlusu ABD ve Almanya başta olmak üzere tüm Batı’dır.
Afganistan, Irak, Suriye, Çeçenya, Keşmir, Libya, Mali, Kosova, Somali, Yemen gibi Müslüman coğrafyalarda katledilenlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Dikkat edin, bu coğrafyaların hepsi Müslümanların yaşadığı bölgelerdir. On yıllarca devam eden bu katliamların icracısı veya destekçisi hep Batı olmuştur. Aynı Batı'nın Rusya'nın Ukrayna'daki işgal girişiminin henüz ikinci gününde var gücüyle yaptırımlara başlaması, masum Ukraynalı çocukların resimlerini ekranlara taşıması, timsah gözyaşları dökmesi sadece ikiyüzlülük olarak adlandırılamaz. Batının yaptığı bu ayrımcılık en basit tabiriyle ahlaksızlık, aymazlık sahtekârlıktır. Akdeniz’de mülteci botlarını patlatan ve binlerce masumun ölümüne sebep olan da aynı zihniyettir. Körfez savaşında petrole bulanan karabataklar için gözyaşı döken Batı için akan kan Müslüman veya siyahîlerin kanıysa hiç bir değer taşımamaktadır.
Batılılar halen oryantalist bakış açısından kurtulamadı. Edward Said bu hastalıklı durumu kitaplarında ayrıntılarıyla ele alır. Bu haliyle Batı ham bir medeniyettir. Doğu ve İslam medeniyetlerinin aksine insanı değil nesneyi merkeze aldığı için insanlık tarihindeki bir sapmadan ibarettir. Bu gayri ahlaki medeniyetin devam etmesi mümkün görünmüyor. Kendi kuyruğunu yiyen yılan misali içten içe tükenip tarihe karışacak olan bu sözde medeniyet geride yaşanılmaz bir dünya bırakmaya çalışıyor. Batının süslü lafları, şık kıyafetleri, son teknoloji araçları içlerinde bulundukları ırkçı ve ikiyüzlü durumdan kurtulmalarına yetmiyor. Ukrayna savaşında yaşananlar işte bu sahte medeniyetin son gösterisi olarak tarihe geçecektir. Garaudy'nin de dediği gibi gelecek İslam'ındır. Biz Müslümanlar bu ikiyüzlü batıyı ne kadar az taklit edersek; İslam’ın emri olan adalet ilkesinden ne kadar ayrılmazsak gelecekteki yerimiz de o kadar büyük olacaktır.