Rusya’nın tüm dünyanın gözleri önünde bağımsız bir ülkeyi işgal etmesiyle başlayan savaşta Türkiye’nin duruşunun ne olduğu ya da ne olması gerektiği tartışılıyor. Ülkemizin yerinin Rusya, Çin, İran ve Hindistan’dan oluştuğu varsayılan bir blokta olması ve dolayısıyla Ukrayna’yı adeta terörist ilan etmemiz gerektiğini savunanlar bir tarafta bulunuyorlar. Bunlara kısaca Avrasyacı diyebiliriz.
Diğer tarafta ise Türkiye’nin yerinin 1951’den beri Batı blokunda olduğunu ve NATO üyesi olarak Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmak başta olmak üzere koşulsuz bir şekilde, Putin karşıtı cephede yer almamız gerektiğini savunanlar bulunuyor. CHP ve İYİ Parti yönetimleri genel olarak buradalar.
KAFASI KARIŞANLAR
Bir de kafa karışıklığı yaşayanlar var. Hükümetin politikasını doğru bulmasına rağmen CHP’ye laf gelmesin diye Rusya’ya kızmış gibi yapanlar ile Sovyet aşkı sürekli depreşmesine rağmen Millet İttifakı’nın Batıcı çizgisi içerisinde kendisine yer bulmaya çalışanlar. En komikleri bunlar. Bir de trajikomikler var: PKK gibi.. Teröristbaşı Duran Kalkan, “ABD emperyalizmine karşı direnen Rusya’nın yanında yer almak gerektiğini” açıkladı. Duyan da binlerce tır silahı kendilerine ABD’nin değil, Kuzey Kore’nin verdiğini sanır.
Kafa karışıklığı diğer cephede de var. Bunun temelini ise özgüven eksikliği oluşturuyor. Temelde Rusya’nın işgal politikasına karşı olmakla birlikte, Ukrayna’nın Türk SİHA’larını savaşta kullanmasından korkuyorlar. Sanıyorlar ki, Ukrayna bunun propagandasını yaptıkça Rusya’nın öfkesi artıp bize savaş ilan eder. Böyle düşünenler iki asırdır “dövülen” tarafta oldukları için korkularını anlayabiliriz. Fakat abartmasalar iyi olur.
PUTİN’İN GÜNAHINI ÖRTMEYE YARIŞANLAR
Rusya’yı savunmak için ABD’nin Afganistan ve Irak’ta döktüğü Müslüman kanının hesabını çeyrek asır sonra sormaya kalkanları görünce artık gülemiyorum bile. Afgan direnişini karalamak için olmadık yalanlar söyleyenlerin, daha iki gün önce Taliban heyeti Ankara’ya geldi diye kıyamet koparanların şimdi birden Afgan halkına aşık gibi davranmalarını neyle izah edeceğiz?
İşgal boyunca Irak’ı yerle bir eden ABD’yi haklı görenlerin ve onun kuyruğuna takılıp bir virüs gibi Bağdat’tan Felluce’ye kadar tüm şehirlerini istila eden İran’a 31 yıldır ses çıkarmayanların bugün “Amerika’nın döktüğü kanları hatırlamaları” ikiyüzlülüğün daniskası değil midir?
Irak ve Afganistan işgalleri BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1333 (2000), 1368 (2001), 1373 (2001), 1390 (2002) ve 1441 (2002) sayılı kararlarının ABD saldırganlığına verdiği meşruiyet sayesinde gerçekleşti. Bu kararların tamamının altında Rusya’nın imzası var. Zaten 5 daimi üyeden birisi olarak bu kararları veto etmiş olsaydı bu kararlar asla çıkmazdı. ABD saldırganlığı durmazdı belki ama Rusya da bunun bir parçası olmazdı.
Oysa iki emperyal güç, Çeçenistan, Irak ve Afganistan’da birbirlerinin ayaklarına basmadan ortak düşmanlarına karşı yıllarca birlikte hareket ettiler. Çünkü işgale ve katliama uğrayanlar daima Müslüman halklardı. Şimdi ise ölenler Avrupalı Hristiyanlar. Eğer gerçekten adaletten yana tavır alabilmiş olsalardı 1948’den beri işgal altında olan Filistin için BM Güvenlik Konseyi’nden İsrail’e karşı tek bir karar çıkartırlardı. Fakat tek bir karşı oy bile bunu 74 yıldır imkânsız kıldı. Şimdi kimse bize Rusya ya da ABD’yi haklı çıkaran tezlerle gelmesin. İkisi de çoktan sınıfta kaldı.
TÜRKİYE CEPHESİNDE BULUŞANLAR
Türkiye ise bu ikiyüzlü çirkefliğin ortasında adeta adalet ve hakkaniyetin tek adasına dönmüş durumda. Rusya’nın işgalini reddedip, BM’de Rusya’nın kınandığı kararı imzalarken; Batı ittifakının peşine takılıp Rusya’ya yaptırım yoluna gitmiyor. Her iki komşusunun da kendisi için vazgeçilmez olduğunu vurguluyor. Ukraynalı mazlumların yanında ama Batı’da Rus halkına yönelen ırkçılığa da karşı çıkıyor. Sonuçta hukuken ve siyaseten tarafsız değil ama savaşın da bir tarafı değil.
Bu duruşa üçüncü bir yol ya da tarafsızlık demek uygun değil: “Adil bir dünya mümkün” diyen sessiz çoğunluğun güçlü bir haykırışı.. Bugün güçlendirmemiz gereken yer burası: Türkiye cephesi.