Cüce adam kayboldu. Herkes onu arıyordu. Sonunda buldular. Televizyon kumandasıyla beraber koltuğun kenarına sıkışmıştı. Her devrin adamı olmak sonunda onu küçülte küçülte bu hale getirmişti. Geriye kocaman sesi kalmıştı. Varlığı makama bağlıydı. Onun için devlet koltuk demekti. Kenarına sıkışsa da oradan bağıracak, dinlemezlerse zıp zıp zıplayacaktı. Herkes onu küçücük görüyordu. O ise çalıştığı illerden birinde lunaparktan çaldığı aynada bakıyordu.
En büyük projesi projesizlikti. Herkesin bildiği yaptığı şeyleri yapar ancak dünyadan bihaber olduğu için yeni bir şey yapıyor sanırdı. Sesinin kötü olduğunu bildiği için marşlarla bozmuştu kafayı. Şekillerle bozmuştu. Bir gün cüce bir şaire rastladı. Şair kocamandı. Kocaman kelimeleri vardı. Cüceyi görmemezlikten geldi. Cüce bunu hazmedemedi. Bağırdı çağırdı şair duymadı. Minik zehirli oklar attı. Şair sinek ısırmış kadar bile tepki vermedi. En iyisi başka bir cüce bulur beraber mücadele ederiz dedi. Daha büyük koltuğu olan cüceye gitti.
Koltuğu daha büyük cüce aslında bir kurtçuktu. Koltuğun kenarına sıkışmamak için tepesinden inmezdi. Babası küçükken ona dedelerini bir dişi kurdun emzirdiğini anlatmış oda inanmıştı. Bir sürü maskesi vardı. Aynaya bakmazdı. Her devre göre maske takardı. Halk dalkavuğu maskesi ona en çok yakışırdı. Yılanların kabuk değiştirdiği gibi her seçim dönemi maske değiştirirdi. Ama ara dönemlerde sadece kabuk kalırdı. Devletin koltuğunun tepesinde saçma sapan emirler yağdırır kızacak kimse bulamayınca kendi kuyruğuyla kavga ederdi. Vietnam’da savaş bölgesinde çalıştığı için her şeye güvenlik penceresinden bakardı. Devlet demek evrak demekti. İnsan demek iftira ve oyuncak, onun için anlamadan araştırmadan her şeye inanırdı.
Koltuğu büyük cüce, koltuğu daha küçük zıp zıp cüceye sordu:
-Şair ne demek?
-Tilkilerle uğraşanlara diyorlar efendim.
-Sen hiç şair gördün mü?
-Benim koltuğumun altına yuva yapmış bir tane var efendim, çok korkuyorum.
-Ne yapıyor bu şair?
-Kocaman kelimeleri var, şiir diyorlar adına, onlar söyledikçe bizim boyumuz daha da kısalıyor. Vatandaş bize değil onlara inanıyor. Çok okuyorlar. Bizim cahil olduğumuz ortaya çıkıyor. Yeni devlet de bunlara yüz veriyor. Zehirlenmelerini imha edilmelerini yasaklamış bakan bey.
-Hıımmmmmmmmm.
Ve şairlerle kendini devlet sanan cüceler arasında ilk savaş böyle başladı. Cüceler buna bir çare aradı. Bütün nöbetçi eczaneleri gezdiler. İftira attılar. Yalan söylediler. Diğer şair olmayanlarla beraber kumpas kurdular. Ne yapsalar olmadı. Şair konuştukça onların boyu kısalıyordu. Şairi sevenler çoğalıyordu. Şair güldü geçti ve devlette küçük lekelerden başka bir şey olmayan iki cücenin koltuklarına şu notu yazıp gitti:
Mahpuslara bileniyor yine
ihanet baltaları, kesecekmiş
Uzun çileli yollarda büyüttüğümüz
bu ulu çınarı
Tam da vakti diyor Akbaba,
haritaları konuşmanın
Adam şair, Sevdaları düşleri var onun
Nedamet cüceleri tarih sizi yazmaz
Tam buraya vurdum şiiri
devlet size kalmaz