Şura, meşveret, müşavere ve istişare terimleri aynı kökten gelen ve tamamı danışma fiiline dayanan kelimeler. “Danışma” (istişare), bir kişinin kendisi ile ilgili işlerde diğer insanların görüşlerine başvurması, onların tecrübelerinden yararlanmaya çalışmasıdır. Devlet idaresinin “iyi yönetim” ile isabetli şekilde yürütebilmesi ve doğru kararların verilmesi saha uzmanlarının görüşlerine dayanmasıyla kolaylaşır.

Anton Çehov, “Bir akıl iyidir, ama iki akıl daha iyidir” derken bizim bir atasözümüz de “Akıl akıldan üstündür” der ve yine “Danışan dağlar aşmış…” der. Ortak hafızanın mirasında bunlara benzer onlarca ifade bulabiliriz.

Başkalarının bilgi ve tecrübelerinden yararlanmak bir zaaf ve tecrübesizlik olmayıp tam aksine bilgelik işaretidir. Hayatın her detayını kimseye danışmadan, deneme yanılma yoluyla öğrenmeye çalışan bir genç belki de bütün ömrünü ve enerjisini boşa harcayacaktır. Hâlbuki büyük maliyetlerle öğrenebileceği işleri, aynı yolu daha önce yürümüş diğerlerinin bilgi ve tecrübelerinden yararlanarak maliyetsiz şekilde öğrenebilir.

Gerald Massey “Danışın ve aldığınız görüş ile kendi görüşünüzü birleştirin; böylece doğrular ortaya çıksın” demişti. Evet, gerçekten de doğru bir fikrin ortaya çıkması için bilgiye dayanan birçok görüş birbiriyle karşılaştırılarak ortaya daha üst görüş ve kararlar çıkarılabilir.

Devlet işlerinde de durum bundan hiç de farklı değildir. Diğer devletlerin tecrübe birikimleri, geçtikleri aşamalar ve izledikleri yollar doğru modellemelerle maliyetsizce bünyeye uyarlanabilir.

Danışılacak kişinin konu ile ilgili yeterli bilgi ve tecrübe birikimine, ehliyete, iyi niyete, iyi bir muhakeme yeteneğine ve analitik düşünce becerisine sahip olması gerekir. Bunlardan biri eksik olduğunda, danışman (müşavir), danışan kişiye doğru bir danışmanlık hizmeti sunmuş olmaz.

Hem geçmişte hem de bugünün çağdaş devletlerinde başarılı devlet modellerinin istikrarlı kararlar üzerine kurulmuş olduğunu görürüz. Kararlar, günlük veya haftalık olarak değiştirilmez. Üzerinde iyice düşünülmüş, istişare edilmiş, fizibilitesi yapılmış, stratejiye dayalı kararlar devlet yönetiminde isabet ve ciddiyeti sağlar. Devlet ciddiyeti; uzun vadeli devlet politikaları belirlemeyi, bütün halkını kucaklayarak geleceğe yürümeyi gerektirir.

Bir kişinin bir işi çok iyi bilmesi diğer bütün işleri de iyi bileceği anlamına gelmiyor. Gerçek hayatta sözgelişi, teknik işlerde başarılı olan bir kişi, hukuktan anlamayabilir; bunun gibi, bir hukukçu özel olarak ilgilenmedikçe kamu yönetimini veya sosyolojiyi hakkıyla bilmeyebilir. Veya bir kişinin hem güncel kültür ve eğitim kültür politikalarını hem de dış politikada her şeyi detaylarıyla görerek karar vermesi kolay olmayabilir. Bu sebeple devlet idaresinde her kademedeki yöneticinin yakın çevresinde bilgili, iyi niyetli ve analitik düşünce yeteneğine sahip danışmanlara ihtiyacı vardır.

Danışma, insanlık tarihi boyunca da geçerli bir usul olarak işleyegelmiştir. Türkiye’de model olarak gösterilen bütün tarihi isimlerin başarısının ardında mutlaka ve mutlaka onların kendilerine danıştığı sözünü esirgemeyen bilim adamları (ulema) vardır. Muhtemelen, başdanışman Nizamülmülk olmasıydı, Selçuklu devleti birkaç asır devam edemezdi. Bu köşe yazısının hacmi, bunun örnekleri için yeterli değildir.

Danışma kararını bir kişi veya bir heyet verebilir. Geçmişte “aksakallar meclisi” (thamade) veya “Şura”, binlerce yıllık tecrübeye dayanan başarılı bir usulken onun günümüze yansıyan uzantıları olarak “ihtiyar heyetleri” artık işlevsiz ve sembolik kalmış durumdadır.

Vahiy, açık bir “emir” olarak işleri uzmanlarına danışmayı buyuruyor. Danışmaya atıfta bulunan bir surenin adı da “Şura”dır. Yani bir anlamda “danışma kurulu”nun kararlarının saygın olmasıdır.

“Onlar işlerini aralarında danışarak yaparlar” (42:38)

Diğer bir sure de,  “…yapacağın işlerde onların görüşlerini al. Sonra da karar verince Allah’a dayan, çünkü Allah, O’na güvenip dayananları sever” (3; 159)

Hz. Peygamber’in hayatı, başından sonuna kadar her ciddi kararın yanındaki dostlarından işin ehli kişilere danışmasının örnekleriyle doludur. Uhud, Hendek ve “hurma ağacı dikme” olayları bunların içinde bilinen en tipik örnekleridir. Maliyeti ve sonucu ne olursa olsun danışmış ve sonuç olumsuz çıksa bile asla eleştirmemiştir.

“Danışma” konusunda, önemli olan husus devlet idaresindeki eksiklerin nasıl giderileceğidir. İdarenin içerisinde yukarıdan aşağıya doğru neredeyse bütün birimlerde müşavir, danışman veya danışma kurulları yer alıyor. Hatta katılımcı demokrasi adına yer verilen belediye meclisleri ve kent konseyleri de bunun bir uzantısı. Pekiyi, gerçekten “danışma sistemi işletilebiliyor mu veya işletilemiyorsa neden işletilemiyor?” sorularına cevap aramak gerekir.

İlk husus, insanların “danışma” kavramına ve danışman ve danışma organlarına gerçekten değer verip vermediği konusudur.

İkinci husus, bu organların oluşumunda bilgi, ehliyet ve tecrübeye dayalı bir seçim yapılıp yapılmadığıdır.

Üçüncü husus, bu kişi ve kurulların görüşlerini memleket ve halkın menfaati yolunda özgür ve cesurca dillendirip dillendiremedikleridir.

Dördüncü husus, meşveret meclisinde kendisine danışılan konuda inandığı görüşü serbest iradesiyle özgürce beyan eden kişiye, makam kaygısı yaşatmayacak bir ortamın kurulması gerektiğidir.

Son olarak, danışma sonuncunda alınan kararlara itibar edilip edilmediği konusudur…