Geçtiğimiz hafta içinde ABD Başkanı D. Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanı’nı araması birden fazla anlamı da bünyesinde barındırmaktadır. İlk olarak yeni oluşan Küresel Soçi Dengesi’nin işe yaradığını bizlere göstermektedir. İkincisi PYD’nin elindeki Türkiye’yi tehdit edebilecek silahların toplanacağı ancak PYD’nin polis gücü olarak kullanılacağı şeklinde pentagondan farklı açıklamalar gelse de Beyaz Saray’ın olay üzerindeki baskılayıcı tarzdaki niyetini göstermesi bakımından önemli. Ve belki de bu durumu Beyaz Saray-Pentagon arasındaki derin mücadelenin dışa yansıması olarak da yorumlamak mümkün. Bir de buna ABD’nin her geçen gün Suriye özelinde Ortadoğu’da hızla politik, sosyolojik ve psikolojik yalnızlığa doğru sürüklendiğini eklemek gerekir. Sonuç olarak Ortadoğu’da yaratılan küresel tehdidin sadece Türkiye ve bölge ülkelerini etkilemediği, bumerang misali kaynağında da ribaunt etkisi oluşturduğu söylenebilir. Bu etkinin ABD’nin Ortadoğu politikasında yeni bir raya oturup oturmayacağı ve böylece ABD’nin politik paradigmasında bir değişime yol açıp açmayacağını zaman gösterecek ancak Ortadoğu’da sular eskisi kadar rahat akmıyor.
Değişime uğrayan diğer bir aktör de DAEŞ terör örgütü. DAEŞ bitti artık, Ortadoğu’da DAEŞ kalmadı gibi bazı söylemlere son zamanlarda rastlamaya başladık. DAEŞ’li teröristler bitti mi ki DAEŞ bitmiş olsun? DAEŞ’i besleyen, büyüten sosyolojik, politik, ideolojik ve ekonomik zemin ortadan kalktı mı ki DAEŞ bitmiş olsun? DAEŞ’li teröristler bütün dünyanın gözü önünde dalga geçercesine sağ salim, ellerini kollarını sallayarak, selametle yer değiştirdiler. Ve başta Sina Yarımadası olmak üzere nakledildikleri yeni yerlerinde çoğunlukla talimat verildiğinde harekete geçecek uyuyan hücrelere dönüştüler. Değiştiler ama başkalaşmadılar. BBC’nin Rakka’dan nakledilen DAEŞ’lilerin görüntülerini yayınlamadan önce medyada yayınlanan bazı haber ve raporlarda Irak ve Suriye’den bölge dışına çıkan yaklaşık beş bin DAEŞ’li teröristin olduğu tahmin edilmekteydi. Yani DAEŞ tehdidi olanca hızıyla devam etmektedir. Bütün dünyanın uyanık ve dikkatli olması gerekmektedir.
Son olarak Soçi zirvesinden sonra Rusya’nın Ortadoğu politiği nasıl şekillenmektedir? Biraz da buna bakacak olursak öncelikle söylememiz gereken şey Rusya’nın Ortadoğu coğrafyasında “Alan Odaklı Politika”-“Area Focused Policy” ürettiğidir. Bu bağlamda Rusya’nın Suriye’deki politikası ile Suudi Arabistan’daki politikası farklılaşabilmektedir. ABD ile Suriye’de anlaşmazlık yaşarken bir başka bölgede ABD ile uyumlu bir süreç yaşayabilmektedir. Örneğin Kırım konusunda Türkiye ile ters düşerken Suriye’de İran’la birlikte üçlü bir ittifak kurabilmektedir. Bundan sonraki süreçte de bu durumun geçerli olacağını söylemek mümkün. Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya ile ortak çıkar alanlarındaki anlaşma zeminlerini güçlendirip uyuşmazlık yaşanan alanlar üzerinde bir etki unsuru haline dönüştürmeye çalışması mantıklı bir seçim olacaktır. Diğer bir husus da Rusya’nın üretmiş olduğu bu politikanın merkezinde öznel değil nesnel özellikler olduğunu söylemek gerekir. Yani kin, öfke, nefret, dostluk, iyilik, güzellik gibi insani özellikler değil, mantıklı ve rasyonel çıkar ilişkileri bulunur. Rusya’nın Alan Odaklı Politika’ya yönelmesi tarihi geçmişine dayanan stratejik yönelimlerini unutacağı anlamına gelmez fakat günümüz konjonktüründe taktik seviyede politik değişikliklere gittiği de söylenebilir.
Bu haftaya damgasını vuran en önemli gelişmelerden biri de son bir haftada yapılan yurt içi ve yurt dışı operasyonlarda 100’den fazla teröristin etkisiz hale getirilmiş olmasıdır. Burada önemli olan iki husus var, artık dikkat edilirse bu teröristlerin % 90’ı yurtdışında etkisiz hale getirildiler. Bu durum terörle mücadeledeki başarının kalıcılığı bakımından son derece önemli. Türkiye, terörle mücadelede kendi sınırlarıyla terörist odakları arasına mesafe koymayı başardı. Ancak daha geniş bağlamda terörizmin Türkiye’den temizlenmesi ve bölgede hayatın her geçen gün daha fazla normale dönmesi, böylece sosyal entegrasyonun daha güçlü tesisi ve sosyal devlet anlayışının daha fazla bölgeye ulaşabilmesi açısından çok olumlu gelişmeler de yaşanıyor. İkinci olarak da dikkat edilirse artık bu teröristleri özellikle yurt dışında Savaş Uçakları, Fırtına Obüsleri, Silahlı İnsansız Hava Araçları, ATAK Helikopterleri ve diğer sofistike ateş destek vasıtaları gibi Türkiye’nin sahip olduğu teknolojik imkanlar etkisiz hale getiriyor. Yani artık teröristin insan gücüyle Türkiye’nin Teknolojisi Savaşıyor. İşte ben buna gerçek anlamda paradigma değişimi derim. Bunu başaranları ve bu süreçte yer alan kahramanları bu millet hiçbir zaman unutmayacak, her zaman saygı ve minnetle hatırlayacaktır.
Bir süredir Türkiye’nin gündemini meşgul eden Zarrab konusunda da bir vatandaş olarak birkaç şey söylemek isterim. “Amerika, Zarrab üzerinden asıl olarak ne yapmak istiyor?” sorusunun cevabını hep merak etmişimdir. Lafı dolaştırmadan söyleyeyim ABD, Zarrab’ın İran’dan Türkiye’ye getirdiği paraların peşinde. Muhtemelen bu kadar bir bedeli Amerika’da devam eden yargılama tiyatrosunun ardından bir takım Türk bankalarına ceza olarak kesecek. Yani mesele ahlaki veya hukuki değil, maddi. Her zamanki gibi arkadaki büyük resimde “Money Talks” Para Konuşuyor. Ancak bir taraftan Zarrab, diğer taraftan hala ne olduğu tam olarak belli olmayan birtakım sanal para iddiaları üzerinden ayrıştırıcı polemikle Türkiye meşgul edilirken FETÖ’yü unutmamak gerekir. FETÖ ile mücadele sistemli ve kararlı şekilde devam etmeli, Türkiye içi gündem FETÖ’nün yararlanabileceği birtakım “Gri Argümanlar” oluşturmamalıdır. Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğiyle.