Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da Diyanet-sen Diyarbakır Şubesinin düzenlediği panelde Ak Parti MKYK üyesi Zeynep Alkış Hanım ve Star gazetesinden Kemal Gümüş beyle beraber “Darbeler, 28 Şubat ve FETÖ’yü konuştuk.
Malum ülkemizde ta Selçukludan beri darbeler hiç yakamızı bırakmadı. Osmanlı döneminde bazı padişahlar “Hal” edilirken de din ve diyanet adına hiçbir şey tanınmadı. Genç Osman ve Sultan Abdülaziz’in Halleri de bu makabilden okunmalı. Abdülhamid dönemi ise zaten her gün “darbe geldi, geliyor” dönemi olarak bir kara leke gibi. 1913 Bâb-ı Âli Baskını ve padişahın görevden uzaklaştırılması, günümüz darbelerinin Türkiye ölçeğinde ilk örneği olma özelliği taşıması açısından önemli.
1960 darbesi sonucu bu ülkenin Başbakanı ve Bakanları darağaçlarına gönderildiler. 1971 darbesinde iktidar “şapkasını alıp gitmek” zorunda bırakıldı. 1980 darbesinden bir sağdan bir soldan gencecik fidanlar asıldı. 28 Şubat ise bunlardan en zalimiydi. Kudretli general “28 Şubat bin yıl sürecek” demişti. Tanklar caddelerde yürütülmüş, “savunan adam” boncuk boncuk terler dökmesine rağmen, bunlara pabuç bırakmamıştı. Kudret onlardaydı. Lakin yürek Türkiye’deydi. İlk seçimde bin yıllık saltanat alaşağı edilmişti bile. Lakin unutulan bir şeyler de vardı. Mesela 28 Şubat mağdurları hala çile çekmeye devam ediyorlar. Hâlâ içeride birileri var. FETÖ’nün kendi önünü açmak için uydurduğu suçlardan mahkûm olan nice insan hâlâ mahpus damlarında özgürlük bekliyor.
Bir de Kemal Gümüş’ün değindiği iki konu var ki, bunlar son derece önemli. Gümüş, “Öyle bir örgüt ki kendi elemanları dâhil özel hayatlarını her şeyini kontrol etmek ister ve sürekli takip ederdi. Diğer terör örgütlerini de manipüle ederek yönlendirerek kullanarak yaptı FETÖ. PKK ile temaslı işbirliği oldu, DAEŞ ile oldu, DHKPC ile oldu. Kontrol edemediği diğer örgütleri de devlet imkânlarını kullanarak onların ulaştığı bilgi, belge ve toplumsal yapıya dair çalışmaları ele geçirdi. Mesela Hizbullah’ın arşivi FETÖ’nün elinde. Beykoz olayında Hizbullah’ın bütün arşivi FETÖ’nün eline geçti. Bölgedeki birçok karanlık eylemi aydınlatacak bilgiler vardı orada ve maalesef halen FETÖ’nün elinde” diyerek, bir nevi araştırılması gereken bu konunun bir daha gündeme getirilmesi gerektiğini ısrarla ifade etti.
Yine Gümüş, FETÖ’nün, HDP/PKK’lılar tarafından vahşice katledilen Yasin Börü, Hasan Gökgöz, Hüseyin Dakak ve Riyad Güneş cinayetinin aydınlatılmasını istemediğini ifade eden Gümüş, şöyle konuştu: “6-7 Ekim olaylarında ben de buraya geldim, bir hafta dolaştım. O cinayette Yusuf Er, sağ kurtulmuştu. Polis bunun ifadesine başvurmamış. Normalde bir olay olduğunda polis soruşturma, inceleme başlatır. Tek tanık o. Meğer Yusuf Er tehdit ediliyormuş. Ailesi onu köye götürüp saklıyormuş. Bir araştırma yaptım, zanlıların isimlerini dahi öğrendim. Bunu yazdıktan sonra Diyarbakır Emniyet ve terör şubeden arandım. Arayan kişi, ‘Biz bu cinayetleri aydınlatmak istiyoruz. Çok önemli verilere ulaşmışsınız. Yayınladıklarınızdan bunu anlıyoruz. Muhtemelen daha çok vardır. Bizimle paylaşın şu cinayeti çözelim’ dedi. Ben de paylaşacak bir bilgi olmadığını söyleyip telefonu kapattım. Çünkü sonuçta o devlettir. Onun ulaşamayacağı bir şey olmamalı. Akabinde öğrendim ki bizzat FETÖ’cülerdi bunlar, çünkü onlar o cinayetlerin aydınlanmasını istemiyorlardı” diyerek bu konuya da dikkat çekmiş oldu.
Çok verimli geçtiğini düşündüğüm ama nedense basında pek yer alamayan bu panelin sonuçları açısından yeni bir okuma yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Lakin her düşünce bizi doğruya daha çok yöneltecektir.
Selam ile efendim…