DAEŞ sonrası – 8

Cihatçı grupların ortaya koymuş olduğu nefretin ve acımasızca insan öldürme eylemlerinin ulaştığı boyut, çelişkileri çözülemeyecek ya da izahı yapılamayacak kadar zor bir bilmece değildir. Zira bu öldürme eylemleri yeni başlamış değildir. Bilakis on sekizinci yüzyılda Arap Yarımadası’nın Necid bölgesinde Vahhabi Hareketi eliyle başlamıştır. Burası, nispeten izole ve sert çöl iklimine sahip bir bölgedir. Bu yönüyle aynen Afganistan’ın aklın ve insanın az olduğu izole bölgelerine benzemektedir. Nitekim Taliban ve el-Kaide örgütleri de orada doğmuştur. Her iki bölge de DAEŞ’in (IŞİD: İslam Devleti Örgütü) ortaya çıktığı Halep, Rakka veya Batı Irak kırsallarından çok farklı özellikler taşımaz. Bunlara Mali, Somali ve diğer bazı Afrika ülkelerindeki sert karakterli çöl bölgelerini de ilave edebiliriz.

Birçok yönden birbirine benzeyen bütün bu bölgeler tarih boyunca izole kalma özellikleriyle öne çıkmıştır. Zira tüm bu bölgeler, tarih boyunca kurulan İslam devletlerinin merkezlerinden uzak kalmışlardır. Bu uzak kalış kültürel etkiler açısından son derece çetin sonuçlar doğurmuştur. Böylece çetin coğrafya şartları sert bir kültürün oluşmasına ve nesilden nesle aktarılmasına yol açmıştır. İşte bu yüzden Vehhabilik anlayışı böyle sert bölgelerde ortaya çıkabilmiştir. Bu anlayış İslam dinine donuk nasslardan/metinlerden ibaret bir din muamelesi yapmıştır. İslam’ın temel dinî kavramlarını dikkate almamıştır. Zira bu kavramlar çerçevesinde o nasslardan çıkarılan hükümler değişebilmektedir. Mesela, zaruret halinde hayatta kalabilmek için aslında yasak/haram olan bazı eylemlerin mubah sayılması gibi…

Esasen bütün bu gruplar İslam dinine “asabiyet” kavramı çerçevesinde yaklaşmaktadırlar! Zira İslam’a “…Ki O, (bölgenin coğrafi şartlarının doğurduğu) açlığa rağmen onları doyurmuş, her tür tehlike ve tehdide rağmen onları güvende kılmıştır.” (Kureyş 106:4) kaidesi üzerine kurulu semavi bir din muamelesi yapmamaktadırlar! Âyetten anladığımız şudur ki; herhangi bir insan topluluğunda asıl olan öncelikle şu iki ön şartın gerçekleştirilmesidir: Can/yaşama ve gıda/beslenme güvenliğinin sağlanması. Ne yazıktır ki cihatçı grupların cebren kendi yönetim tarzını dayattıkları tüm bölgelerde bu her iki güvenlik de ihlal edilmektedir! Bir de kalkmışlar kendilerine dünyadaki bütün Müslümanların akidesini düzeltme görevi biçiyorlar! Tabii ki, anlattığımız çetin şartların doğurduğu sert bakış açılarına uygun olarak!

Bu gruplar daha da ileriye giderek herkesin “İslam kimliği”ni geçersiz kabul ediyorlar! İşte bu şekilde her bir silahlı grup kendisini asıl/orijinal kabul etmekte, tüm İslam âleminin kendi görüş ve yaklaşımları doğrultusunda değişmek zorunda olduğunu varsaymaktadırlar!

Bakıyorsunuz, her bir grubun bir şeyhi/hocası var, kendilerince fetvalar yayınlıyorlar. Başka bir yere bakıyorsunuz, küçük yaştaki gençlerden müteşekkil, ancak ellerinde eski kitaplar bulunan ve sadece bu eski kitapları geçerli kaynak kabul eden bir cemaatle karşılaşıyorsunuz. Bunlar tartışmalara gözü kapalı dalmaktan çekinmemekte, televizyonun, fotoğrafın, gazeteciliğin haram olduğunu savunmaktadırlar! Dünyadan kopuk kendi bölgeleri kendilerine göre en ideal/örnek bölgedir. Esasen bunlar o izole bölgelere girdiklerinde dinî bilinçlerini kaybederek belirli bir asabiyet duygusuna kapılmaktadırlar. Aynen bir kimsenin kabilesinin asabiyetine kapılması ya da diğer asabiyet türleri gibi…

Maalesef günümüzde mevcut çok sayıda İslami grup, hareket ve parti İslam’ı kendi dar partizan bakış açısıyla sunmakta ısrar etmektedir! Bu durumda ister istemez şu soru gündeme gelmektedir: Hangi İslam?? Zira istisnasız her grup ya da cemaat kendisini İslam’ın bizatihi kendisi olarak görmektedir!

Ne yazık ki İslam dini günümüzde cemaatler, gruplar, bazı şahıslar ve çıkar çevreleri tarafından ele geçirilmiş durumdadır! Cehaletin genç nesillerin akıllarını esir alarak onların DAEŞ (IŞİD: İslam Devleti Örgütü) gibi taşlaşmış kafalara hizmet etmesine yol açan sebep işte budur.

Peki, İslamiyet’in kendi yorumlarından ibaret olduğunu savunan bu enva-ı çeşit İslami grup ve hareketler ile gerçek İslam dinini nasıl tefrik edebiliriz??!! (Devam edecek…)

Çeviri: Fethi Güngör