Tüm İslam âleminin içinde bulunduğu bugünkü zillet durumundan kurtuluşunun yolu kendi değerlerine saygılı, eğitimli insanlar yetiştirmesidir. En kârlı yatırım insanın eğitimine yapılan yatırımdır. Herkes bu bilinçle seferber olmalıdır.

Eğitim-öğretim faaliyetleri çocuklarımızın kişilik özelliklerinin ve toplumun kaliteli bir ferdi olmasına katkı sağlamak üzere yeniden düzenlenmelidir. Çocuklarımızın, içinde yaşadıkları toplumun sağlıklı bireyleri olarak yetişmeleri için eğitim sistemimizin felsefesini ve mevcut okul yapılanmamızı bilgi çağının ve bilgi toplumunun; düşünen, sorgulayan ve üreten bireyini yetiştirmeye imkân verecek şekilde yeniden düzenlemelidir.

Bu nesli yetiştirecek öğretmenlerimiz her alanda gerek teknolojik donanım ve gerekse de bilgi birikimi ile kendisini sürekli yenileme, geliştirme çabası içerisinde olmalıdır.

Tüm İslam dünyası, kendi öz kaynakları ile güçlenerek gelişebilecek potansiyele sahiptir. Gerekli olan öncelikle buna inanmaktır. Bir işin başarıya ulaşması için inanmak ön şarttır. İnandıktan sonra inandığın, hedefine ulaşmak içinde gereklerini yerine getirmek için durmadan çalışacaksın, rakiplerinden daha fazla çalışacaksın ki aradaki farkı kapatarak geçebilesin. Bunun için teknoloji, ekonomi, kültür ve eğitim alanlarında bilgi üretmeli ve bilgiyi yayabilecek kanallar oluşturmalıdır.

Ey İslam âlemi!

Yan gelip yatma zamanı değildir. Yahudiler’e, Batılılar’a oturduğumuz yerden kızıp durmamız, Filistin’de yaşananları önleyemez, sayıları az ama etkileri çok olan 15 milyon Yahudi, yaklaşık 1,5 milyar İslam âleminin gözlerinin içine baka baka kardeşlerimizi katlederler bizde seyreder, sadece kızarız. Eğer bu tembelliğe devam edersek daha çok bu vahşetlere maruz kalırız.

Unutmayın! Bugün Filistinliler’in başına gelenler, bu şekilde devam edersek, daha fenası yakın gelecekte hepimizin başına gelebilir. Onun için bugün gelinen şu noktada zaman; siyasetçilerimize, bürokratlarımıza, eğitimcilerimize, bilim adamlarımıza, mühendislerimize, araştırmacılarımıza, edebiyatçılarımıza, sanatçılarımıza, medyamıza, iş âlemine vs. tüm meslek gruplarından herkese, işimiz/mesleğimiz ne olursa olsun büyük mesuliyetler yüklemektedir. Bu entelektüel kimliklerimizin yanı sıra toplumsal bir varlık olan insan olmaktan kaynaklanan bir yükümlülüktür. Çünkü mevzu bahis olan GELECEĞİMİZDİR.

Yazımı sözün üstadı Mevlana’nın Mesnevî’sindeki şu veciz cümleleri ile bitiriyorum.

“Ey yiğit! Yazgıya bahane bulma. Yükleme kendi suçunu başkasına. Suçunu gör dönüp etrafında kendinin. Kendindendir, gölgenden değil çektiklerin. Ne yaptın da sana dönüşünü görmedin? Ne ektin de ektiğini biçmedin? Davranışların, ruhundan ve bedeninden doğar. Çocuğun gibi sonra gelip eteğinden tutar…”