Her bir kelimenin taşıdığı anlam ve verdiği bir mesaj vardır. Yan yana geldiği diğer kelimelerle bir anlam bütünlüğü kazanırlar. Bizler çoğunlukla konuşarak anlaşırız. Ağzımızdan çıkan cümleler, ne kastettiğimizi açıklamalıdır, yoksa kastettiğimiz başka, söylediğimiz başka olur.

Son zamanların moda trendlerinden biri de çocuklarımıza kullandığımız hitap şekillerinin farklılaşması. Bir çocuğa hitap ederken, ismi, sıfatı, becerisi vardır, biz onları kullanarak hitap ederiz. ‘Akıllı oğlum, becerikli kızım, müzisyen yavrum, Ahmet’ciğim, Hilâl’ciğim gibi. Peki şimdi ne diyoruz? ‘Anneciğim, babacığım’. Bunu kime diyoruz, çocuğumuza. Erkek kız fark etmiyor, iki cinse de anneler ‘anneciğim’, babalar ‘babacığım’diyoruz. Bu ne demek? Kelimenin anlamına göre, ‘sen benim annemsin, babamsın’ demek. Bu hitabı duyan birisi, anne ve babamıza hitap ettiğimizi zanneder. Peki çocuk bunu nasıl algılar? Yıllar sonra annesi ve babası ile ilgili hatıralar zihninde canlandıkça, hitaplar da akla gelir. Babam bana ‘babacığım’ derdi diyecek, o da çocuğuna ‘anneciğim, babacığım’ diyecek. Bir başkası ise, ‘aşkım’ hitabı. Çocuğumuza ‘aşkım’ diyoruz. Aşkım hitabı, karşı cinse bir duygu ifadesi olarak kullanılır. ‘’Sana karşı cins olarak duygu besliyorum, benim aşkımsın’ demektir. Çocuk bizim aşkımız mı? Hayır. Peki aşkımıza ne diyeceğiz? Bu kelimeyi tüketmiş olduk, yerine başka bir kelime bulmalıyız şimdi. Çocuk çöplükte yetişse bile, büyüdüğünde orayı özler ve giderek anne babası ile birebir aynı dili konuşmaya ve aynı davranmaya başlama ihtimali çok yüksektir.

Biz dil ve üslubumuzu miras olarak bırakıyoruz. Bir tarz oluşturuyoruz ve o tarz çocuğumuzun zihninde büyük bir anlam kazanıyor ve modelliyor. Çocuğunu, köfteyi sevdiği için ‘köftem’ diye seven baba, ‘annecim yapma’, ‘babacığım gel buraya, bak kızacağım sana’, ‘anneciğim otursana şuraya’, benim akılsız oğlum, babana çekeceğine biraz da bana çekseydin ya, oğlum tıpkı dayısına çekmiş, dayısı gibi inat, vurdumduymaz, sen bu gidişle evde kalırsın kimsecikler seni almaz. Topla biraz kendini’ gibi sayısız örneklerle, biz çocuklarımızın ufkunu karartıyor, hayallerini ve ideallerini baltalıyoruz. Hatta bütün ülke bir araya gelse, çocuğumuza bizim verdiğimiz zararı veremezler. Çünkü çocuğun bağımlı olduğu ve görerek öğrendiği zamanlar, etkiye en açık olduğuve modellediği zamanlardır.Bu süreç bizimle geçiyor. Biz bu dönemi, geleceğin ülke yöneticisi, büyük iş adamı, mütefekkir, yazar, çizer vb. nitelikli insan yetiştirmek ideali ile mi yönetiyoruz? Çoğunlukla hayır. ‘Hedefi belli olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez’ diye bir özlü söz, tam da bu durumu açıklıyor.

Bizler, dinin ve dünyanın etkin, yetkin, nitelikli insanını yetiştirebilmemiz için, Allah’ın (c.c) bu emanet olan yavrularımızı bize teslim ettiği gerçeğini hayatın merkezine alırsak sistemin değişme ihtimali vardır. Dil değişirse, duygu ve düşünce değişir, hal değişir. Biz her an daha iyiye doğru değişmek üzere, değişime açık yaratıldık, çok şükür. Şimdi dili düzeltme zamanı. İnşallah geç kalmadan, her hitabımızla kendisine inancı, güveni ve Allah’a (c.c) bağlılığı artan çocukların anne babaları olabilmemiz dualarımla.