Çinliler, nüfusu, siyasi gücü, askeri kabiliyeti ve etki alanı ile tarihin belli dönemlerinde adlarından söz ettiren devletlere sahip olmuşlardır. Asya’nın kadim yerli halkı olan bu millet, farklı devletler ve hanedanların yönetimlerinde modern döneme kadar ulaşmayı başarabilmişlerdir.
Modern zamanda da dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip ülke Çin’dir. 2021 yılı tahminlerine göre nüfusu 1.5 milyarı bulan bu ülke, son dönemlerde ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda yaptığı atılımlar, gelişmeler ve sahip olduğu güç ile dünyanın dikkatlerini üzerine toplamaktadır.
Türkiye kamuoyunda, Uygur Türklerine yaptığı soykırım ve zulüm ile maruf olsa da, dünyada dikkat çeken yönü, ulaştığı devasa ekonomik ve askeri gücü sayesinde Amerika ve Rusya ile boy ölçüşebilecek bir seviyeye gelmiş olmasıdır. Son 30 yıl içinde dünyanın önemli fabrikalarının üretimini Çin’e kaydırdığı bilinmektedir. Yine son dönemde dünya devletlerinin ekonomileri küçülürken, hatta sıkıntılar içine girerken, 2020 yılında sadece Çin ekonomisi büyümüştür. İstatistiklere göre Çin ekonomisinin önceki yıla göre büyüme oranı yüzde 2.3’tür. Pandeminin de etkisi ile dünya ekonomisi olağanüstü sıkıntılar içine yuvarlanırken, Çin’in bu dönemdeki büyüme oranı çok dikkat çekicidir.
Silah üretimi ve silahlanma yarışında da Çin, dikkatleri çekmektedir. Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI) verilerine göre, dünyanın ikinci en önemli silah üreticisi ülke Çin’dir. En çok silah satan şirketler listesine ilk defa geçen yıl, 3 Çin şirketi girmeyi başarmıştır. Nükleer silah kapasitesini de gittikçe artırmaktadır. Pentagon, Çin’in bu gidişatla Nükleer savaş başlıklarını 10 yıl içinde iki katına çıkarma ihtimalinden söz etmektedir.
Kalabalık nüfusu, askeri, iktisadi gücü ve siyasi hedefleri ile Çin, ister istemez tüm dikkatleri üzerine çeken, zayıf devletler için korku veren, güçlü devletler için de tedirginlik yaratan bir ülke olmuştur. Artık dünyanın her yerinde iş yapan, yerleşen ve bir daha da geri dönmeyen Çin nüfusunu görmek mümkündür. New York’un merkezindeki “Chinetown” gibi yakın bir zamanda her ülkede ve şehirde Çin mahallelerine rastlanırsa şaşırmamak gerekir.
Gün geçtikçe her alanda büyüyen ve hedefleri olan bu ülke, acaba komşuları ve dünya devletleri için tehlike olarak algılanmakta mıdır? Bu sorunun cevabına tereddütsüz “evet” demek mümkündür. Güney Çin denizi, Doğu Çin denizinde ve daha farklı sahalarda Çin’in yayılmacı bir siyaset takip ettiği Japonya tarafından defalarca açıklanmıştır. Japonya, silah ve ekonomik gücü ile olası bu tehlike ile mücadele edebilecek kapasiteye sahip bir ülkedir. Fakat askeri, ekonomik ve nüfus gücü itibariyle çok zayıf kalan Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan gibi Orta Asya ülkelerinin ses çıkarabilecek durumlarının olmadığı ortadadır.
Elbette Çin ile en büyük mücadeleyi yapacak olan Amerika, AB ülkeleri ve menfaati tehlikeye girerse Rusya’dır. Bu anlamda Trump döneminde başlayan Çin ile etkili rekabetin, Biden döneminde daha da katı olarak devam edeceği anlaşılmaktadır. Biden’in “Çin'le uzun vadeli stratejik bir rekabete beraber hazırlanmalıyız” ve “Çin'le rekabet çetin geçecek” sözleri önemlidir. Trump dönemi dışişleri bakanı Pompeo’nun “ ABD ve Batı’nın günümüzde dünya sahnesindeki ”en tehlikeli düşmanı Çin’dir’’ sözleri hala hafızalardadır.
Doğu Türkistan’da Uygur Türklerinin yaşadıkları acımasız mezalime bakılırsa, gittikçe büyüyen Çin’in dünya siyaseti için tehlike arz edip etmediği daha açık görülebilir.