CHP tarihi, ne yazık ki aynı zamanda otoriter parti liderliğinin de tarihidir.
Bu otoriter liderlik, bazı dönemlerde daha çok parti içinde can yaksa da CHP’nin iktidar olduğu yıllarda bütün millet, bundan fazlasıyla nasibini almıştır; iktidarda olmadığı dönemlerde boş durduğu söylenemez.
Tıpkı Alphonse Aulard’ın krallıklara dair hatırlattıkları gibiydi CHP’de liderlik.
O üç ana ilke, “Kral canlı kanundur. Kralın istediğini, kanun istemiştir. Kral öldü, yaşasın yeni kral!” idi.
Bu halin devam ettiğini anlamak zor olmasa gerekir.
CHP’de -ruhunun ne olduğu konusunda hiçbiri ikna edici bir şey söyleyemese de- herkes ‘değişim’ diyor, bugünlerde.
Değişmesi ima edilen bile ‘değişim’ diyor; itiraz edilen otoriterliğinden habersiz gibi.
“Değişim” diyenlerin hiçbiri açıktan ve cesaretle liderin adını ifade edemeden, ‘hem o hem şu’ anlamına gelecek lafları yuvarlayıp duruyorlar.
Çünkü partiyi ele geçirdiği iddia edilen bir liderin hışmına uğrayan hiç kimse iflah olmadı bugüne kadar.
Onlar da tıpkı Fransız İhtilali’ni hazırlayanların, krala biat eden ama bir yandan da altını oyan yaklaşımını sergiliyorlar şimdi.
Ne diyordu onlardan biri olan Voltaire: “Kral artık kanunlara ilk tabi tutulan ve adil olmaya mecbur bulunan yüksek unvanlı bir adamdan başka bir şey değildir.”
Ya da Favart’ın, Louis Racine’den alıntılayıp, Les trois Sultanes adlı tiyatro eserinde binlerce kişiye alkışlattığı gibi; “Her vatandaş, vatandaş bir kralın idaresinde kraldır.”
Onlar, istemeksizin ve bilmeksizin hiçbir ihtilaflarının olmadığını söyledikleri krallarının altını bu tarz sözlerle oydular.
Bakalım CHP’nin değişimcileri de Fransa’nın Ansiklopedistleri kadar ama onlardan farklı olarak, bile isteye bu dille zafere ulaşabilecekler mi?
Önce şuna karar veremiyorlar sanırım:
Parti içinde yeni bir krala mı “Yaşasın” denecek, yoksa gerçek bir demokrasiye mi?
Çünkü en önemli adayın ifşaatları da ürkütücü bu anlamda; otoriterlik çağrışımı kendini daha İBB Başkanlığında gösterdi zira.
Ya ötesi bir ‘güç’ neye mal olur, belli değil.
Öyle ya, kendisi gibi düşünmeyen İBB çalışanlarının sosyal medyada bile nasıl bir endişeyle hareket ettikleri ortada.
İşten atılmakla tehdit edilen bu çalışanların -bırakın bir paylaşımı- paylaşılanı beğenme konusunda bile ciddi endişeleri var.
Bunu, çok yakinen tanıdıklarımdan ve şahsi itiraflarından biliyorum.
Kralvariliğin ‘demokrasi, hukuk ve adalet’ sosuyla sunulduğu anlayışın CHP’yi terk etmesi çok zor görünüyor; mevcut koşullarda.
Fakat söz krallardan açılmışken, ‘kraldan çok kralcılar’ı da sözün dışında bırakmayalım.
Kraldan çok kralcılar, en büyük zararı krallarına verdiler.
Onlar -samimi ya da gayr-ı samimi- kralı koruma konusunda gösterdikleri aşırı gayretle krallarının şerefini bozdular, gücünü sarstılar, sorgulattılar.
Tek olan kralı irili ufaklı sayısız krala çoğalttılar.
Oysa rolü çalınan bir kral vardı ve oradaydı; kendini savuma gücünü kullanmaktan da aciz değil idiyse elbette.
Tıpkı, krallığın şerefini takviye etmekten başka hiçbir amacı olmadığını ifade eden ve "Hükûmet etmek, hakimiyetinizin nişanesidir." diyen Fransız Parlamentosunun 15. Louis'e yaptığı gibi.
Otoritesini kabul ediyorlardı ama bir yanda da basılıp yayınlanan Parlamento İtiraznâmeleriyle 15. Louis’in altını oyuyorlardı.
Fransa’nın Borbon hanedanı, bunun bedelini -yaklaşık otuz yıl sonra- 1789’da çok acı bir faturayla ödedi.
Ve sonunda kraldan çok kralcılar, Fransa’da krallığı devirdiler.
Artık gerçek söz sahibinden rol çalan herkes için kullanılan ‘kraldan çok kralcı’ deyimi bir hakikate işaret ediyor.
O da sözün gerçek sahibini dikkate almaktır…
Özlediğiniz, istediğiniz bayram hangisi ise Bayram o bayram ola; Bayramımız mübarek ola…