Sokaklarda insanların ölmesine sebep olan “Devrimci Şiddet” denilen bu belanın sebebi; “çelişkiyi derinleştirme” ya da diğer adıyla “krizi derinleştirme” faaliyetidir. Dün Ankara’da yaşanan patlama ve daha öncekilerin hepsinin adı sözde devrimcilerin literatüründeki “çelişkiyi derinleştirme” patlamasıdır.
Beşiklerinde uyuyan evlatlarımıza nefes alıyor mu diye bakıyoruz. Yıkanacak suyu sıcak mı diye dakikalarca kontrol ediyoruz. Yanağında küçük bir kızarıklığa telaş yapıyoruz. Yemedi bu çocuk, hasta olur mu, ayağı çıplak taşa basmasın, okula gidiyor üşümesin dediğimiz evlatlarımızı birileri alıyor ve “Bu meydan kanlı meydan” diye ortaçağdan kalma bir lafı ezberletip çelişkiyi derinleştirmek için bombayla parçalıyor. Yapmayın bunu, evlatlarınızı kriz derinleştirmesine feda etmeyin.
Kendi arkadaşlarını silahla vuran Kolombiyalı bir örgüt üyesi yıllar sonra niye vurduğunu anlatırken, “pişman değilim, iyilik yaptım” diyerek başlıyor lafa ve şöyle devam ediyor: “Çelişki hafif düzeyde devam sürdüğü için örgütü savaşa çekemiyorduk. Silahlı direniş geriliyordu ve karşıdakilerde pasifti. Ben de, sistemin zaten öldürmek üzere olduğu insanları tek seferde öldürdüm, kriz derinleşti ve mücadele hızlandı. Devrim, denizin üzerinde yürüyen adamın bedavaya vereceği şeylerden biri değil.”
Biz de terörle büyümüş bir kuşağız, neyi niye yaptıklarını biliriz. Gencecik çocukları sokak ortasında çelişki derinleşsin diye katlediyorlar. Bu adı sanı belli, teorisi yazılı bir örgüt pratiği. Bu klasik bir vesayet tezgahı. Bu emperyalizm işgal etmeden önce yaptığı “çelişkiyi derinleştirme” provokasyonu.
Olayın hemen ardından kameraların önüne geçip, siyasi rakiplerini katil ilan edenler ve oy isteyenler, ağızlarından çıkan her kelimede katilin kim olduğunu söylüyorlar bize. Titreye tireye büyüttüğümüz evlatlarımızı evden alıp otobüslere bindirip devrim yapmaya gidiyoruz diyerek, otobüslerle götürdükleri meyanlarda bombalarla parçalıyorlar. Televizyonlara çıkıp öbür partiyi katil ilan edip bize oy verin diyorlar. Açın gözünüzü. Kime oy verirseniz verin umurumda değil ama, gencecik evlatlarınız bu katillerin “çelişkiyi derinleştirmek” dedikleri devrimci, oyunlarına feda etmeyin.
——
Bu gidişi ‘Politeknik’ kurtarabilir
İkinci dünya savaşından sonra buhrana giren batı dünyasının, çıkış için ürettiği acil çarelerden biri de Bürokrasiydi. Her şeyi kategorize ettiler ve bütünü paramparça edip disiplinler uydurdular. Annesini çalıştırabilmek için çocuklara kreş açma ve ilk sevgiden mahrum kalan çocukların arızalarını idare edebilsin diye yetişkinlere Pedagoji öğretme fikri tam bu zamanlarda ortaya atılmıştı. Bu dönemde de ‘ana bilim dalı’ denilen şeyler çıktı ortaya. Matematik ile Biyoloji birbirinden bağımsız, yıldızlar tamamen ilgisiz diye anlatılmaya başlandı. Mesela “ilk kim icat etti” diye terbiyesiz bir fikre bu zamanda daha çok inanmaya başladı insanlar.
Sermayenin durumu kötüydü, buhrandan çıkmak zorundaydı ve hep birlikte bürokratik insanlar olduk. Bilgi paramparça edildi. Kategoriler dayatıldı ve sonunda bu hale geldik.
Bu saçma halden kurtuluşumuzun ilk adımı “Politeknik Devrim” yapmak ve bu devrimi batıya ihraç etmek. İlk kim icat etti diye bakmazdı mesela Müslüman bilim adamları. “Cebrail as.’ın Adem as.’a isimleri öğretmesiyle başlayan bilginin yolculuğu kıyamete kadar devam edecek. Biz bu gün ne yapıyorsak bir öncekinin üzerine koyuyor ve yarın gelecek ona teslim ediyoruz” diyerek birbirini besleyen, anlaşılır ve faydalı hale getiren fasılalardan oluştuğunu kabul ediyorlardı yani.
Matematiğin, müzikle ilgisiz olduğunu kabul etmek, yıldızları reddederek botanik üzerine çalışmak, felsefeye girmeden endüstriyel tasarım yapmak diye bir şey yok. Bu ekonomik buhrandan kurtulmak için batının acele etmesiyle yaptığı bir saçmalık ve acilen bundan kurtulmamız lazım.
——
Gazetemizin genç yazarlarından Alparslan Canbaz ile, dün Ankara’da yaşanan katliam üzerine konuşurken hatırlattığı ayeti, basiretinize arz ederim.
Onlara
“Yeryüzünde
fesat çıkarmayın!”
denildiğinde,
“Biz sadece
ıslahatçılarız”
derler.
Bakara Suresi 11. Ayet. (Elmalılı Hamdi Yazır)
——
Bu kelime çok lazım
Bedihî
Bedihî, ispata ihtiyaç duymayan açıkça doğruluğu ortada olan demektir. Bir diğer anlamı ise akla kendiliğinden doğru demektir.
“Veda Hutbesi’nde tarif edilen insan hakları gayrimüslimlere bile bedihî oluyorsa, iyi niyetli olan hiç bir insanın başka bir açıklamaya ihtiyacı yoktur.”